Bugünkü gazetelerden beğendiğim, iki yazıyı alıntılıyorum,
İlki Tolga Tanış'ın 42. Cadde isimli köşesinden.
Adresi şöyle: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19283222.asp?yazarid=322
Vay benim ortalama profesörüm
Hayır, AKP TÜBA’nın yapısını değiştirdiği için değil. O yapılan işin konuşulacak bir tarafı yok. Evrim teorisi midir dert...
Bilimden tek anladıkları teknoloji ve Anadolu kaplanları mal satmak için teknoloji istiyor o yüzden mi memnun değiller... Yoksa aslında her şey Şerif Mardin ve küçük Şerif Mardin’ler için mi... Astronomi ve dini birleştiren amorf adamlar mı türeyecek hiçbir fikrim yok. Belki hepsinden birazdır. Ama TÜBA’nın şimdiki hali... Seküler bilim adamlarının “Elden gidiyor” diye feveran ettikleri şimdiki TÜBA çok mu makbul... Bu araştırma onun merakı. Bilim adamlarının bilimsel analizi. Okuyunca göreceksiniz. Sonuçlar... Her şeyin politize edildiği... Neredeyse hiçbir tartışmanın kamplaşmadan yapılamadığı Türkiye’de bilimin yetersizliğinin resmidir. İnsanların işlerinde ne kadar vasıflı oldukları değil de... Neci oldukları önemli artık. En acısı, bilim gibi aklın en önde olduğu alanda bile... TÜBA elden gidiyor öyle mi?.. Vay benim ortalama profesörüm!..
1- NEYE BAKTIM
Ölçü, bugün artık Amerika’da birçok üniversitede akademisyenlerin performansını ölçmek için kullanılan h endeksi. Şöyle çalışıyor: Önce ne kadar makale yazdığınız... Sonra da bu makalelerin ne kadar atıf aldığı önemli. Diyelim 100 makale yazdınız. Ama hiç kimse size atıfta bulunmadı. H endeksiniz 0 çıkar. Ancak diyelim 10 makale yazdınız. Bunlardan 9’unun her biri en az 9 atıf aldı. H endeksiniz 9’dur. Eğer zamanla makalelerinizin aldığı atıf sayısı 10’a yükselir... 10’uncu makaleniz de en az 10 atıf alırsa... H endeksiniz 10 olmuş olur.
2- NEREDE ARAŞTIRDIM
Bugün TÜBA’nın 138 üyesi var. 82’si asil. 17’si asosiye (asil adayı). Ve 39’u şeref üyesi. İsimleri listeledim. Ve h endeksi verisi hesaplayan Web of Science üzerinden... Arkeoloji, tarih, folklor gibi sosyal bilimleri ayrı tutarak hepsine teker teker baktım. Bu alanlarda sağlıklı bir hesaplama yapmak mümkün değil çünkü. Yaptığım hesaplamalardaysa en iyi h endeksini veri kabul ettim. Diyelim profesörün ismi Mehmet Öztürk. Makalelerdeki bütün Ozturk M.’leri, muhtemelen araya karışmış Mustafalar ve Merallerle birlikte dahil ettim. Üç isimliler, evlendikten sonra soyadını değiştirenler, Celal Şengör (h endeksi 36) gibi en az dört ayrı imza kullananlar için de bunlara teker teker baktım. Şunun için söylüyorum: Bulduğum sonuçlar, olabilecek en iyi h endeksi puanlarıydı.
3 - NASIL OKUYACAKSINIZ
Peki sayfadaki tablolarda gördüğünüz puanlar ne anlama mı geliyor? Önce ABD’de kabul gören h endeksi kriterlerini söyleyeyim, sonra konuşalım. 2005’te endeksi yaratan ünlü fizikçi Jorge Hirsch’e göre büyük bir üniversitede sıradan bir doçentlik için her akademisyenin en az 12 h endeksine sahip olması gerekir. Şu anda 2 binin üzerinde üyesi bulunan ABD Bilimler Akademisi üyeliği için ise 45-50’nin üzerinde h endeksi gerekir.
4- NE ZAMANIN VERİLERİ
Kriterlere bakınca... TÜBA’daki ilk vehamet asil üyeliklerde. Buna göre 18 Kasım 2011 itibariyle 50’nin üzerinde h endeksi olan sadece beş profesör var. Ve en kötüsü... Bunlardan hiçbiri Türkiye’de değil. Aziz Sancar (h endeksi 91), Gökhan Hotamışlıgil (61), Miral Dizdaroğlu (60), İlhan Aksay (58), Amerika’dalar. Ataç İmamoğlu (50) ise İsviçre’de. Yani TÜBA’nın Amerika’nın kriterlerinde h endeksi şartını karşılayan ve Türkiye’de çalışan tek bir üyesi bile yok.
5- NEDEN ŞEREF ÜYESİLER
Asosiye üyeleri bir kenara bırakalım. 17’sinden 2’si sosyal bilimci. Gerisi genelde 11-24 h endeksi aralığında. Durum görece makul. Ancak şeref üyeliklerinde tablo felaket. Normalde h endeksinin daha yaşlı akademisyenlerde daha yüksek olması beklenir. Çünkü yıllar içinde daha çok makale üretmiş oluyorsunuz. Ve makaleleriniz de her gün peyderpey atıf alıyor. Ancak Türkiye’deki TÜBA üyeleri için durum tam tersi. 40’ın üzerinde sadece iki kişi var. Biri Amerika’da çalışmış Gazi Yaşargil. Diğeri, İTÜ’nün hocalarından Özer Bekaroğlu. Geri kalanların çoğu 10 küsur. Asıl şaşırtıcısı ise... Üç şeref üyesinin h endeksi 10’un altında.
6- TÜBA’YI KİM YÖNETİYOR
Vehamet TÜBA Konseyi’nde devam ediyor. 11 kişi var. Aralarından sadece biri sosyal bilimci. 10 kişiden h endeksi 30’un üzerinde çıkan sadece tek bir kişi. Sabancı’nın rektörü Ali Nihat Berker. O da şimdi Sabancı’da, daha önce İTÜ’deydi ama... Aslen 20 yıl Amerika’da, MIT’de çalışmış bir hoca. İki kişi 20 üzerinde. Emin Kansu ve Tayfun Özçelik. Geri kalan herkes aynı... 10 küsur...
BUNUN BİR MAZERETİ OLAMAZ
Köpüren olursa diye söylüyorum. Amerika’da da h endeksi’ne getirilen eleştiriler var, doğrudur. Örneğin makale sayısıyla sınırlı. Ve tek bir makaleyle binlerce atıf alan büyük bir buluşun h endeksine yansıması mümkün olmuyor. Ya da daha çok atıf alan deneysel çalışmalar, teorik makalelere göre h endeksinde avantajlı olabiliyor. Ancak en nihayet, h endeksi bir ölçü ve bir akademisyen için doğru bir referans kabul ediliyor.
Hesaplamaları yaptıktan sonra hikâyeyi Washington’daki Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) akademisyenlerinden, TÜBA üyeleri arasında da en yüksek üçüncü h endeksine sahip Miral Dizdaroğlu’na sordum. Bunun bir mazereti olabilir mi diye. “Olmamalı” dedi. “Türkiye’de akademisyenlerin üzerinde yoğun bir ders yükü var. Araştırma fonları kısıtlı. Bürokrasiyle çok fazla uğraşmak zorundalar. Ama yine de bu seviyede bir kurulun üyesi olmak için en az 25-30 h endeksine sahip olunmalı” dedi.
Dizdaroğlu, hükümeti protesto için TÜBA’dan istifa eden akademisyenlerden. Ancak her ne kadar Amerika’da araştırmalarını geniş imkanlarla yürütüp... Türkiye’de kendi alanında çalışanlardan daha avantajlı olsa da... Bilime sağladığı katkıların ölçüsüne bakınca bu protestoyu en fazla hak edenlerden biri. Alanı laf bilimleri değil çünkü. Müspet bilim...
Kızsanız da durum bu.
Türkiye, kutuplaşmaların... Ve ideolojik bile değil, kısır siyasi çekişmelerin arasında bilim gibi müspet bir alanı dahi ortalamaya rehin bırakan bir ülke haline geliyor. Sırf kendinize yakın görüyorsunuz diye... Üstündeki şalı kaldırmıyorsunuz.
Ben Kimim

- Harun Tunçel
- Ankara'da doğdum, büyüdüm... Orada okudum... Yine orada eşimi tanıdım, aşık oldum... Evlendim... Çocuklarım oldu... 1995 yılında maaile Elazığ'a, 2009 yılında da Bilecik'e taşındık. Şimdilik buradayız.
20 Kasım 2011 Pazar
İkinin İkisi: Projelerin (de) Müslüman olma hakkı engellenemez
Beğendiğim ikinci yazı da bu:
Drita Draz'ın Kablosuz Ağ adlı köşesinden, alıntı adresi ise şöyle:
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/19283241.asp
Projelerin (de) Müslüman olma hakkı engellenemez
İslami sosyal ağ mevzusuna henüz gülmek için erken ama şimdilik ‘Muslim IT Project’ (Müslüman ıletişim Projesi) beni benden almaya yetti.
Adı Salamworld, kendisi İslam dünyasının Facebook’u... Henüz açılmadan yüksek oranda başvuru alan bu siteyle ilgili olarak geçen hafta tabiri caizse sosyal medya’da ‘kıyamet’ koptu. ışin tuhafı, dalga geçilen yanı 10’dan fazla ülkede şubesi olacak Salamworld’un merkezinin Türkiye’de kurulacak olması.
Motto’sunun ‘yasak, sansür, sınır ve siyaset yok’ olmasıyla iyice insanı merakta bırakan bu ıslami sosyal ağın akıbeti ne olur bilinmez ama insana hiç düşünmeden şunu söyletiyor: “Yasak, sansür, sınır ve siyaset yok” diyorsun ama hal böyleyse kancayı çok yanlış bir memlekete atmışsın hacı!
www.salamworld.com adresine tıklayıp, tövbe haşa tıklayıp demek istemedim işte vakitlice göz gezdirin, anladınız siz onu! Bakın bakalım herhangi bir ödülü hak edecek gibi görünüyor mu?
* Magnnuuum: Facebook: Ne düşünüyorsun?
Twitter: Ne yapıyorsun?
Foursquare: Neredesin?
ıslami Facebook: Bugün Allah için ne yaptın?
* hadibagalim: ıslami Facebook’tan sonra islami Twitter çıkarsa pılımı pırtımı toplar giderim burdan. Aga düşünsene ‘Follower’ yerine ‘Mürid’ yazdığını...
* istiklalAkarsu: - Sayın Mark Zuckerberg, ıslami Facebook tutar mı sizce? - Mark değil Mahmut’um ben, Mahmut Zübeyir - Ha? -ıkindi okundu mu? - Hö?
* NaferErmis: ıslami Facebook: “27 ortak mümin kardeşiniz var.”
* TwitPrensi: ıslami Facebook’ta ayrıldığınız sevgilinizin profiline arkadaş olmadan ‘Hakkını Helal Et’ butonu da bulunmalı. Mazallah Yoksa Cehennemlik.
* AbSurDMaN_: ıslami Facebook: Hilmi went from being ‘married’ to ‘boş ol! boş ol! boş ol!’
* onderseren: Canım resmime maşallah der misin? - ıslami Facebook
* acimasiztweet: ıslami Facebook: (Log in) Bismillah, (Log out) Pırt, (Poke) Selamün Aleyküm, (Like) Maşallah, (Block) Allah’a Havale, (Friend) Mümin
* FerdiCarrefour: ıslami Facebook çıkacakmış: “Haldun, Allah’ın izniyle Rumeysa’yı dürttü.”
Drita Draz'ın Kablosuz Ağ adlı köşesinden, alıntı adresi ise şöyle:
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/19283241.asp
Projelerin (de) Müslüman olma hakkı engellenemez
İslami sosyal ağ mevzusuna henüz gülmek için erken ama şimdilik ‘Muslim IT Project’ (Müslüman ıletişim Projesi) beni benden almaya yetti.
Adı Salamworld, kendisi İslam dünyasının Facebook’u... Henüz açılmadan yüksek oranda başvuru alan bu siteyle ilgili olarak geçen hafta tabiri caizse sosyal medya’da ‘kıyamet’ koptu. ışin tuhafı, dalga geçilen yanı 10’dan fazla ülkede şubesi olacak Salamworld’un merkezinin Türkiye’de kurulacak olması.
Motto’sunun ‘yasak, sansür, sınır ve siyaset yok’ olmasıyla iyice insanı merakta bırakan bu ıslami sosyal ağın akıbeti ne olur bilinmez ama insana hiç düşünmeden şunu söyletiyor: “Yasak, sansür, sınır ve siyaset yok” diyorsun ama hal böyleyse kancayı çok yanlış bir memlekete atmışsın hacı!
www.salamworld.com adresine tıklayıp, tövbe haşa tıklayıp demek istemedim işte vakitlice göz gezdirin, anladınız siz onu! Bakın bakalım herhangi bir ödülü hak edecek gibi görünüyor mu?
* Magnnuuum: Facebook: Ne düşünüyorsun?
Twitter: Ne yapıyorsun?
Foursquare: Neredesin?
ıslami Facebook: Bugün Allah için ne yaptın?
* hadibagalim: ıslami Facebook’tan sonra islami Twitter çıkarsa pılımı pırtımı toplar giderim burdan. Aga düşünsene ‘Follower’ yerine ‘Mürid’ yazdığını...
* istiklalAkarsu: - Sayın Mark Zuckerberg, ıslami Facebook tutar mı sizce? - Mark değil Mahmut’um ben, Mahmut Zübeyir - Ha? -ıkindi okundu mu? - Hö?
* NaferErmis: ıslami Facebook: “27 ortak mümin kardeşiniz var.”
* TwitPrensi: ıslami Facebook’ta ayrıldığınız sevgilinizin profiline arkadaş olmadan ‘Hakkını Helal Et’ butonu da bulunmalı. Mazallah Yoksa Cehennemlik.
* AbSurDMaN_: ıslami Facebook: Hilmi went from being ‘married’ to ‘boş ol! boş ol! boş ol!’
* onderseren: Canım resmime maşallah der misin? - ıslami Facebook
* acimasiztweet: ıslami Facebook: (Log in) Bismillah, (Log out) Pırt, (Poke) Selamün Aleyküm, (Like) Maşallah, (Block) Allah’a Havale, (Friend) Mümin
* FerdiCarrefour: ıslami Facebook çıkacakmış: “Haldun, Allah’ın izniyle Rumeysa’yı dürttü.”
20 Eylül 2011 Salı
Ecza Dolabı
Ah Şu İlaçlar...
İşyerine bir ecza dolabı alınması düşünülmekteydi. Gündelik masrafların karşılanması için her çalışandan aybaşlarında toplanan ufak paralarla bu tür işler SÜRdürülüyordu. Mavi boyalı, metal, birbirine bakan kırmızı hilallerle süslü iki SÜRgülü cam kapağı olan bir ecza dolabı alındı. Dolap, personelin kullandığı tuvalet kabinlerinin oraya, ana kapının arkasında kalan ve lavaboların sağ tarafındaki dar duvara asıldı, altında bir elektrikli el kurutma makinesi ve yerde de plastikten basit bir çöp kovası vardı.
Aynı zamanda karı-koca olan idareciler saltanatlarının SÜRdürülebilmesi için kendilerince güzel bir politika takip ediyorlardı: “Herkes bizle iyi olsun ama herkes birbiriyle kötü olsun”. Doğal olarak bu tutumdan en karlı çıkanlar yağdanlık huylular olmuştu, varlıklarının yegâne temeli ve konumlarını muhafaza ederek varlıklarını SÜRdürmelerinin sebebi idarecilerle aralarının SÜRekli iyi olması için SÜRdürdükleri yağ ticaretiydi. O dönemlerde Yalçın kayalıklara tünemiş Ejderler, Hakanlarının geniş-Koca kuşağına sokulanlar revaçta idi. SÜRe gelen sistemin geleceği idareciliği SÜRdürenler tarafından açıkça zikrediliyor “Benden sonra tufan” deniyordu.
Şahin bakışlı er-lerin bir kısmı Oğuz soylarının soyluluğuna uyarak Er ol’muştu, yıldızlardan ekseni başka yörüngelere doğru Kayan-lar vardı. Tümü kendilerince kıymetlerinin bilineceğini düşündükleri yahut umdukları yeni yuvalarına usulca ve usulünce çekilip gitmişti.
Bu sıralarda Kara Sakal (konunun ayrıntıları için “Handikap” başlıklı yazıma bakılabilir) dünyasında Doğu’dan yükselen ışığın aydınlığında Gürgen ağaçları kök salıyor, çevrede Çiçek-ler açıyor ve adeta yeni bir Tunç çağı başlıyordu…
Çalışma ortamının özellikleri, nitelikleri ve niteliksizlikleri üzerine bu kadar ayrıntı yeter bence, sözü fazla uzatıp konuyu dağıtmayalım. Ecza dolabında olması gereken oksijenli su, yara bandı ile aspirin gibi sıradan ilaçlar alınmış ve yerlerine konulmuştu. Bu kadar az malzemeyle dolap dikkati çekecek kadar boş kalmıştı haliyle…
Ancak birkaç gün sonra bu boşluk bir hoşlukla giderildi. Ecza dolabı nerede ise hiç boşluk kalmamacasına ilaçla dolmuştu. Genel tanımlamayla ifade edilirse pek çok hap, merhem vs üzerlerinde hangi rahatsızlık yahut organ için günün hangi zamanında ve ne şekilde kullanılacakları yazılı halde dolaba yerleştirilmişti. Fakat ilaçlarla beraber bir aksilik de dolmuştu dolaba, çünkü bunların tümü yaygın olmayan bazı rahatsızlıklar-hastalıklar içindi ve daha kötüsü neredeyse tümünün kullanım SÜReleri geçmişti, doğal olarak dolapta kalmalarına, bulunmalarına da gerek yoktu.
Bu satırları yazan işgüzar durumdan vazife çıkarmış ve birkaç gün sonra bunların tümünü ilaç dolabının hemen altında yer alan plastik çöp sepetine doldurmuştu. İlaçları dolaba koyanlardan birisi buraya bir SÜRü ilaç koymuştuk onlara ne oldu dediğinde de “Tümünü çöpe attım, maazallah biri dikkat etmez de bunlardan birisini içer yahut bir yerlerine SÜRer de zarar görür zira bunlar hem özel ilaçlar ve hem de kullanım SÜReleri geçmiş artık şifasız ilaçlar” cevabını almıştı.
Evet ilaçlar o gün çöpe gitmişti ama sadece onlar mı? Aslında onlarla birlikte o güne değin SÜRe gelen hükümranlık da çöpe atılmıştı…
(Yazı içinde dikkati çeken kelime tekrarları cehaletten yahut ifade kıtlığından değildir, bilgilerinize...)
İşyerine bir ecza dolabı alınması düşünülmekteydi. Gündelik masrafların karşılanması için her çalışandan aybaşlarında toplanan ufak paralarla bu tür işler SÜRdürülüyordu. Mavi boyalı, metal, birbirine bakan kırmızı hilallerle süslü iki SÜRgülü cam kapağı olan bir ecza dolabı alındı. Dolap, personelin kullandığı tuvalet kabinlerinin oraya, ana kapının arkasında kalan ve lavaboların sağ tarafındaki dar duvara asıldı, altında bir elektrikli el kurutma makinesi ve yerde de plastikten basit bir çöp kovası vardı.
Aynı zamanda karı-koca olan idareciler saltanatlarının SÜRdürülebilmesi için kendilerince güzel bir politika takip ediyorlardı: “Herkes bizle iyi olsun ama herkes birbiriyle kötü olsun”. Doğal olarak bu tutumdan en karlı çıkanlar yağdanlık huylular olmuştu, varlıklarının yegâne temeli ve konumlarını muhafaza ederek varlıklarını SÜRdürmelerinin sebebi idarecilerle aralarının SÜRekli iyi olması için SÜRdürdükleri yağ ticaretiydi. O dönemlerde Yalçın kayalıklara tünemiş Ejderler, Hakanlarının geniş-Koca kuşağına sokulanlar revaçta idi. SÜRe gelen sistemin geleceği idareciliği SÜRdürenler tarafından açıkça zikrediliyor “Benden sonra tufan” deniyordu.
Şahin bakışlı er-lerin bir kısmı Oğuz soylarının soyluluğuna uyarak Er ol’muştu, yıldızlardan ekseni başka yörüngelere doğru Kayan-lar vardı. Tümü kendilerince kıymetlerinin bilineceğini düşündükleri yahut umdukları yeni yuvalarına usulca ve usulünce çekilip gitmişti.
Bu sıralarda Kara Sakal (konunun ayrıntıları için “Handikap” başlıklı yazıma bakılabilir) dünyasında Doğu’dan yükselen ışığın aydınlığında Gürgen ağaçları kök salıyor, çevrede Çiçek-ler açıyor ve adeta yeni bir Tunç çağı başlıyordu…
Çalışma ortamının özellikleri, nitelikleri ve niteliksizlikleri üzerine bu kadar ayrıntı yeter bence, sözü fazla uzatıp konuyu dağıtmayalım. Ecza dolabında olması gereken oksijenli su, yara bandı ile aspirin gibi sıradan ilaçlar alınmış ve yerlerine konulmuştu. Bu kadar az malzemeyle dolap dikkati çekecek kadar boş kalmıştı haliyle…
Ancak birkaç gün sonra bu boşluk bir hoşlukla giderildi. Ecza dolabı nerede ise hiç boşluk kalmamacasına ilaçla dolmuştu. Genel tanımlamayla ifade edilirse pek çok hap, merhem vs üzerlerinde hangi rahatsızlık yahut organ için günün hangi zamanında ve ne şekilde kullanılacakları yazılı halde dolaba yerleştirilmişti. Fakat ilaçlarla beraber bir aksilik de dolmuştu dolaba, çünkü bunların tümü yaygın olmayan bazı rahatsızlıklar-hastalıklar içindi ve daha kötüsü neredeyse tümünün kullanım SÜReleri geçmişti, doğal olarak dolapta kalmalarına, bulunmalarına da gerek yoktu.
Bu satırları yazan işgüzar durumdan vazife çıkarmış ve birkaç gün sonra bunların tümünü ilaç dolabının hemen altında yer alan plastik çöp sepetine doldurmuştu. İlaçları dolaba koyanlardan birisi buraya bir SÜRü ilaç koymuştuk onlara ne oldu dediğinde de “Tümünü çöpe attım, maazallah biri dikkat etmez de bunlardan birisini içer yahut bir yerlerine SÜRer de zarar görür zira bunlar hem özel ilaçlar ve hem de kullanım SÜReleri geçmiş artık şifasız ilaçlar” cevabını almıştı.
Evet ilaçlar o gün çöpe gitmişti ama sadece onlar mı? Aslında onlarla birlikte o güne değin SÜRe gelen hükümranlık da çöpe atılmıştı…
(Yazı içinde dikkati çeken kelime tekrarları cehaletten yahut ifade kıtlığından değildir, bilgilerinize...)
1 Temmuz 2011 Cuma
Talihsizin Tarihine Ek 10
Türk Coğrafya Kurumu'nun Bazı Yayınları
Türk Coğrafya Kurumu'nun iki numaralı yayını 1946 yılında yapılmıştır. O günkü adıyla Harita Genel Müdürlüğü'nün ilk baskısını 1933’de daha nitelikli olan ikinci baskısını ise 1936 yılında yaptığı 8 paftalık 1:800.000 ölçekli Türkiye Haritası’nın yer adları indekslenmiştir.
Son derece kıymetli ve faydalı olacak olan bu çalışmada 23.000 kadar yer adı pafta konumlarıyla birlikte alfabetik olarak listelenmiştir.
363+8 sayfa ve iki cetvelden oluşan bu yayın ne yazık ki daha sonra toplatılmıştır.
Bunların dışında Türk Coğrafya Kurumu 1959-1962 yılları arasında Coğrafya Haberleri adıyla dört sayı da bülten çıkarmıştır.
Türk Coğrafya Kurumu'nun iki numaralı yayını 1946 yılında yapılmıştır. O günkü adıyla Harita Genel Müdürlüğü'nün ilk baskısını 1933’de daha nitelikli olan ikinci baskısını ise 1936 yılında yaptığı 8 paftalık 1:800.000 ölçekli Türkiye Haritası’nın yer adları indekslenmiştir.
Son derece kıymetli ve faydalı olacak olan bu çalışmada 23.000 kadar yer adı pafta konumlarıyla birlikte alfabetik olarak listelenmiştir.
363+8 sayfa ve iki cetvelden oluşan bu yayın ne yazık ki daha sonra toplatılmıştır.
Bunların dışında Türk Coğrafya Kurumu 1959-1962 yılları arasında Coğrafya Haberleri adıyla dört sayı da bülten çıkarmıştır.
Talihsizin Tarihine Ek 6
Türk Coğrafya Kurumu’nun Maddi İmkânsızlıkları Üzerine…
1970 yılında Prof. C. A. Alagöz başkan imzasıyla iki sayfa bir mektup-dilekçe yazarak Başbakanlık’tan maddi ve manevi destek talep etmiştir.
1981 yılında Prof. C. A. Alagöz, Prof. Dr. C. R. Gürsoy, Prof. Dr. T. Yücel imzasıyla Milli Güvenlik Kurulu Başkanı Kenan Evren’e sekiz sayfa mektup-dilekçe yazılarak maddi ve manevi destek talep edilmiştir.
1985 yılında yine Prof. C. A. Alagöz, Prof. Dr. C. R. Gürsoy, Prof. Dr. T. Yücel imzasıyla dört sayfa bir mektup-dilekçe yazarak Başbakanlık’tan maddi ve manevi destek talep edilmiştir.
1970 yılında Prof. C. A. Alagöz başkan imzasıyla iki sayfa bir mektup-dilekçe yazarak Başbakanlık’tan maddi ve manevi destek talep etmiştir.
1981 yılında Prof. C. A. Alagöz, Prof. Dr. C. R. Gürsoy, Prof. Dr. T. Yücel imzasıyla Milli Güvenlik Kurulu Başkanı Kenan Evren’e sekiz sayfa mektup-dilekçe yazılarak maddi ve manevi destek talep edilmiştir.
1985 yılında yine Prof. C. A. Alagöz, Prof. Dr. C. R. Gürsoy, Prof. Dr. T. Yücel imzasıyla dört sayfa bir mektup-dilekçe yazarak Başbakanlık’tan maddi ve manevi destek talep edilmiştir.
Talihsizin Tarihine Ek 5
GEZİLİ COĞRAFYA KURSLARI
Değinilmesi gereken bir başka önemli konu daha vardır. Milli Eğitim Bakanlığı ile Türk Coğrafya Kurumu ve Coğrafya Enstitüleri (İstanbul ve Ankara Üniversitesi Coğrafya Enstitüleri) birlikte Gezili Coğrafya Kursları düzenlemişlerdir. Bunların bazıları hakkında Türk Coğrafya Dergilerinin çeşitli sayılarında bilgiler bulmak mümkündür. Aşağıdaki bilgilerin bir kısmı C. A. Alagöz’ün Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi Yıl: XI-XII-XIII-XIV, Ankara 1973-1975’de yayınlanan “DTCF Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü Çalışmaları Hakkında” adlı çalışmasından alınmıştır. Benim burada ifade ettiklerim bunların dışında kalan ya da daha önce her hangi bir yerde yayınlanmamış olanlar hakkındaki bazı ayrıntılardır.
1947 yılında Bakanlık Orta Öğretim Genel Müdürü biyoloji öğretmeni Hayri Ardıç’ın talebi üzerine, 1946-1948 yılları arasında Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü yapan Faik Reşit Unat’ın ilgi ve desteğiyle Prof. Alagöz gezili kurs programları hazırlamıştır. 3 gezili kurs programı hazırlanmış ve bakanlığa sunulmuştur. Programlar İstanbul Üniversitesinden
Ordinaryüs İbrahim Hakkı Akyol, Prof. Darkot, Tanoğlu ve Ardel taraflarından incelenip onaylanmıştır. Bu planın I. gurup gezisi, Prof. Ali Tanoğlu ile Alagöz idaresinde Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'da; II. gurubun gezisi Prof. Ardel idaresinde Batı Anadolu'da; III. gurubun gezisi, Güneydoğu ve Güney Anadolu'da Prof. Darkot idaresinde yapılmış ve her üç grup, Ankara'da toplanan Coğrafya Kongresinde, gezilerindeki gözlemleri değerlendirmişlerdir.
Birinci grup Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu (6-31 Temmuz 1947) Gezili Coğrafya Kursu Programı aşağıdaki gibidir.
6 Temmuz 1947 Pazar: Ankara'dan hareket
6 Temmuz 1947 Pazar: Kayseri’ye varış
8 Temmuz 1947 Salı: Kayseri’ den hareket
8 Temmuz 1947 Salı: Sivas'a varış
11 Temmuz 1947 Cuma: Sivas'tan hareket
12 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'a varış
14 Temmuz 1947 Pazartesi: Erzurum'dan hareket
14 Temmuz 1947 Pazartesi: Bayburt'a varış
15 Temmuz 1947 Salı: Bayburt'tan hareket
15 Temmuz 1947 Salı: Trabzon'a varış
18 Temmuz 1947 Cuma: Trabzon'dan hareket
18 Temmuz 1947 Cuma: Gümüşhane'ye (yahut Bayburt’a)
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Gümüşhane’den hareket
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'a varış
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'dan hareket
22 Temmuz 1947 Salı: Zonguldak'a varış
23 Temmuz 1947 Çarşamba: Zonguldak'tan hareket
23 Temmuz 1947 Çarşamba: Karabük'e varış
25 Temmuz 1947 Cuma: Karabük-Bolu
26 Temmuz 1947 Cumartesi: Bolu'dan Abant'a gidiş-dönüş
27 Temmuz 1947 Pazar: Bolu-Adapazarı
31 Temmuz 1947 Perşembe: Adapazarı'ndan hareket
31 Temmuz 1947 Perşembe: Ankara'ya Dönüş
Millî Eğitim Bakanlığı, bu verimli, olumlu denemeden sonra, DTCF Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü’nden, başka gezili kurslar da istemiştir. Bu kurslar, Türk Coğrafya Kurumu Meslek Haftaları ve Kongrelerinden önce yapılarak kursa katılanların toplantılardaki çalışmalardan da faydalanmaları sağlanmıştır.
3. Coğrafya Kongresi öncesinde, 1951 Ağustosunda Prof. Dr. Danyal Bediz, Ali Tanoğlu ve Cemal Alagöz idaresinde, (Doç. Dr. Reşat Izbırak ve Doç. Dr. Cevat R. Gürsoy'un da katılımıyla) bir gezili kurs yapılmıştır. Güzergâh şöyledir: Ankara'dan hareketle Bolu-Mengen-Zonguldak-Eski Cağa, Düzce, Akçakoca, Arifiye, Kandıra, İstanbul.
Gezili Coğrafya Kurslarının Üçüncüsü 8-24 Temmuz 1952'de Prof. Cemal Arif Alagöz idaresinde Batı Anadolu’ya yapılmıştır. Gezi güzergâhı Ankara, Haymana, Kavuncu köprüsü ve Sakarya-Hamidiye Köy Enstitüsü, Sakarya başı, Bolvadin, Kütahya, Simav, Salihli, Manisa, İzmir, Ödemiş, Bozdağ Gölcüğü, Birgi, Selçuk ve Efes, Meryemana, Kuşadası, Ortaklar, Priyen, Milet, Bafa, gölü, Aydın, Denizli, Pamukkale ve Hiyerapolis, Uşak, Çifteler, Sivrihisar, Haymana, Ankara şeklindedir.
Kursa aralarında Türk coğrafyasına yayınlarıyla da katkı yapmış Cevat Korkut, Bekir Beret ve Kamil Günel gibi isimlerin de olduğu 30 öğretmen katılması planlanmış ancak 29 katılım olmuştur.
III. GEZİ PROGRAMI
08/07/1952: Ankara-İstasyon-Gazi Eğitim Enstitüsü
08/07/1952: Gazi Eğitim Ens.-Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara-Hamidiye
09/07/1952: Hamidiye-Afyon
09/07/1952: Afyon-Kütahya
10/07/1952: Kütahya-Simav
11/07/1952: Simav Gölü ve çevresi
11/07/1952: Simav-Demirel-Salihli
13/07/1952: Salihli-Alaşehir-Kula Alaşehir-Salihli
13/07/1952: Salihli-Adala-Marmara Gölü (Gidiş-Dönüş)
13/07/1952: Salihli-Turgutlu-Manisa
14/07/1952: Manisa-M. Kemal Paşa-İzmir
15/07/1952: İzmir-İnciraltı
15/07/1952: İzmir-B.Yamanlar
15/07/1953: İzmir-Tire-Ödemiş
17/07/1953: Ödemiş-Bozdağ-Gölcük
18/07/1953: Ödemiş-Bayındır-Efes-Meryem Ana-Kuşadası-Söke-Ortaklar Köy Enstitüsü
19/07/1953: Ortaklar- Söke-Priyen harabeleri, Bafra Gölü, Milet harabeleri ve çevresi
20/07/1953: Ortaklar-Aydın-Denizli
21/07/1953: Denizli-Honaz ve Çürüksu vadisi ve dolayları
23/07/1953: Denizli-Pamukkale-Denizli
23/07/1953: Denizli-Çal-Çivril-Uşak
23/07/1953: Uşak-Gediz, Kütahya-Eskişehir Hamidiye
24/07/1953: Hanidiye-Ankara
24/07/1953: Ankara-Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi.
24/07/1953: Gazi Eğitim Enstitüsü-İstasyon
Katılanlar ve görev yerleri ise şu şekildedir:
1- Münevver Erdön, Adana Kız Öğretmen Okulu.
2- Zeki Öztanrısever, Edirne Öğretmen Okulu
3- Melâhat Sezer, Konya Kız Öğretmen Okulu
4- İsmet Konuk, Bolu Öğretmen Okulu
5- Akif Arkış, Pulur Köy Enstitüsü
6- Mehmet Uçkan, Cilavuz Köy Enstitüsü
7- Muzaffer Batuk, Arifiye Köy Enstitsü
8- Esat Bilginsoy, Arifiye Köy Enstitüsü (Rahatsızlığı sebebiyle katılamadı)
9- Hatice Ketin, Kızılçullu Köy Enstitsü
10- Niyazi Ünay, Çifteler Köy Enstitüsü
11- Naci Arı, Kepirtepe Köy Enstitüsü
12- Makbule Çetik, Aksu Köy Enstitüsü
13- Zehra Üstün, Hasanoğlan Köy Enstitüsü
14- İbrahim Pehlivan, Savaştepe Köy Enstitüsü
15- Bahriye Bayar, İvriz Köy Enstitüsü
16- Nermin Yalçın, Kızılçullu Köy Enstitüsü
17- Nebahat Gökçay, Aydın Lisesi
18- Hayriye Kutlu, Kayseri Lisesi
19- Fatma Gürsoy, Tokat Lisesi
2o- Şükriye Tam, Sivas Lisesi
21- Suat Aydınlı, Kütahya Lisesi
22- Cahide Erbek, Denizli Lisesi
23- Muzaffer Göksel, Afyon Lisesi
24- Sekip İçinsel, Eskişehir Lisesi
25- Kamil Günel, Van Lisesi
26- Macit Karakurum, Tokat Lisesi
27- Suphi Atay Manisa, Lisesi
28- Seyfi Alpan, Balıkesir Lisesi
29- Bekir Beret, Trabzon Lisesi
30- Cevat Korkut, İzmir Karşıyaka Lisesi
1953 yazında, Adana-Haruniye (Bugünkü Düziçi) Sosyal Bilgiler gezili kursu: Prof. Cemal Alagöz idaresinde 10-25 Ağustos tarihlerinde yapılmıştır. Kurs, Adana, Hatay, Maraş çevresinde gerçekleştirilmiştir. Program şöyledir:
10 Ağustos 1953 Pazartesi: Haruniye
11 Ağustos 1953 Salı Haruniye
12 Ağustos 1953 Çarşamba: Haruniye çevresinde
13 Ağustos 1953 Perşembe Haruniye çevresinde
14 Ağustos 1953 Cuma: Adana-Saimbeyli (Gece Saimbeyli’de)
15 Ağustos 1953 C.Ertesi: Saimbeyli civarında (Gece Saimbeyli’de)
16 Ağustos 1953 Pazar: Saimbeyli-Adana (Gece Adana’da )
17 Ağustos 1953 Pazartesi: Adana-Karataş-Yumurtalık-Karataş (Gece Karataş’ta)
18 Ağustos 1953 Salı: Karataş-Adana-Kösreli-İskenderun -Antakya (Gece Antakya’da)
19 Ağustos 1953 Çarşamba: Antakya-Haruniye
20 Ağustos 1953 Perşembe: Haruniye’de dinlenme
21 Ağustos 1953 Cuma: Haruniye’de Yeniköy pazarı.
22 Ağustos 1953 C.Ertesi: Haruniye’de
23 Ağustos 1953 Pazar: Haruniye’de
24 Ağustos 1953 Pazartesi: Haruniye-Maraş (Gece Maraş’ta)
25 Ağustos 1953 Salı Haruniye’ye dönüş ve Kursun kapanması.
17 Temmuz-5 Ağustos 1957, Doğu ve Güneydoğu Anadolu gezili kursu: Prof. Cemal Arif Alagöz idaresinde (Asist. Aydoğan Köksal'ın iştirakiyle): Ankara, Yozgat, Akdağmadeni, Sivas jips karstı, Divriği ve demir madenleri, Malatya, Akçadağ, Hazar gölü Ergani ve bakır madeni Diyarbakır, Batman, Garzan petrol kampı-Batman rafinerisi Bitlis-Tuğ-Ahlat Nemrut krater gölü Van-Hakkâri (Hakkâri’ye otobüsle giden ilk gezili kurs) Van, Doğubayazıt, Iğdır, Tuzluca, Kağızman, Kars, Sarıkamış, Erzurum, Pülümür, Malatya, Pınarbaşı, Kayseri, Ürgüp, Nevşehir, Gülşehir, Kırşehir, Ankara.
1962 Temmuzunda, Profesör Cevat R. Gürsoy idaresinde (Asist. Aydoğan Köksal’la birlikte) Batı Karadeniz bölümüyle Marmara bölgesine bir gezili kurs düzenlenmiştir.
1968 yazında Marmara gezili kursu düzenlenmiştir.
1970 yazında, Bakanlık "Öğretmeni İşbaşında Yetiştirme" Dairesince düzenlenen 20 günlük bir Batı Anadolu coğrafya gezili kursu da, Asist. Dr. Alâeddin Tandoğan'ın iştirakiyle Prof. Dr. Talip Yücel tarafından idare edilmiştir.
1970 ile 1975 yılları arasında yapılan gezili kurslarla ilgili diğer bazı bilgiler Türk coğrafya Dergisi’nin 26. Sayısında bulunabilir.
Kurumun XXV. Coğrafya Meslek Haftası 21-30 Temmuz tarihlerinde “8 Numaralı Coğrafya Kursu” ile birlikte yapılmıştır. Hafta Mersin Tevfik Sırrı Gür lisesinde yapılmıştır.
Bilimsel geziler 25 Temmuz Pazar günü başlamıştır. Gezi programı şöyledir:
25-7-1976 Pazar: Mersin, Silifke, Ovacık, Mersin (Viranşehir, Kanlıdivane, Cennet ve Cehennem Obrukları, Silifke Kalesi), konaklama Mersin’de.
26-7-1976 Pazartesi: Mersin-Adana; Şişe ve Cam Fabrikaları, Ataş Rafinerisi, Tarsus, Çamlıyayla, Adana’da tekstil fabrikası ziyareti, Seyhan Barajı, gece Adana’da.
27-7-1976 Salı: Adana-Kahramanmaraş; Kozan, Kadirli, Osmaniye, Bahçe, Türkoğlu, Gece Kahramanmaraş’ta.
28-7-1976 Çarşamba: Kahramanmaraş-Antakya; Narlı, Gaziantep, Kilis, Hassa, Kırıkhan, Hamam, Reyhanlı, Hatay Devlet Üretme Çiftliği, gece Antakya’da.
29-7-1976 Perşembe: Antakya-Mersin; Harbiye, Belen, İskenderun, Demir Çelik Fabrikası, Ceyhan, Yumurtalık, Adana, gece Mersin’de.
30-7-1976 Cuma: Değerlendirme ve kapanış.
Kurumun XXVI. Coğrafya Meslek Haftası 3-6 Kasım 1978 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Coğrafya enstitüsünde yapılmıştır.
Hafta sırasında 5-11-1978 Pazar günü İstanbul ve çevresine gezi düzenlenmiş
6 Kasım Pazartesi günü de Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı yapılmıştır.
Değinilmesi gereken bir başka önemli konu daha vardır. Milli Eğitim Bakanlığı ile Türk Coğrafya Kurumu ve Coğrafya Enstitüleri (İstanbul ve Ankara Üniversitesi Coğrafya Enstitüleri) birlikte Gezili Coğrafya Kursları düzenlemişlerdir. Bunların bazıları hakkında Türk Coğrafya Dergilerinin çeşitli sayılarında bilgiler bulmak mümkündür. Aşağıdaki bilgilerin bir kısmı C. A. Alagöz’ün Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi Yıl: XI-XII-XIII-XIV, Ankara 1973-1975’de yayınlanan “DTCF Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü Çalışmaları Hakkında” adlı çalışmasından alınmıştır. Benim burada ifade ettiklerim bunların dışında kalan ya da daha önce her hangi bir yerde yayınlanmamış olanlar hakkındaki bazı ayrıntılardır.
1947 yılında Bakanlık Orta Öğretim Genel Müdürü biyoloji öğretmeni Hayri Ardıç’ın talebi üzerine, 1946-1948 yılları arasında Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü yapan Faik Reşit Unat’ın ilgi ve desteğiyle Prof. Alagöz gezili kurs programları hazırlamıştır. 3 gezili kurs programı hazırlanmış ve bakanlığa sunulmuştur. Programlar İstanbul Üniversitesinden
Ordinaryüs İbrahim Hakkı Akyol, Prof. Darkot, Tanoğlu ve Ardel taraflarından incelenip onaylanmıştır. Bu planın I. gurup gezisi, Prof. Ali Tanoğlu ile Alagöz idaresinde Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'da; II. gurubun gezisi Prof. Ardel idaresinde Batı Anadolu'da; III. gurubun gezisi, Güneydoğu ve Güney Anadolu'da Prof. Darkot idaresinde yapılmış ve her üç grup, Ankara'da toplanan Coğrafya Kongresinde, gezilerindeki gözlemleri değerlendirmişlerdir.
Birinci grup Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu (6-31 Temmuz 1947) Gezili Coğrafya Kursu Programı aşağıdaki gibidir.
6 Temmuz 1947 Pazar: Ankara'dan hareket
6 Temmuz 1947 Pazar: Kayseri’ye varış
8 Temmuz 1947 Salı: Kayseri’ den hareket
8 Temmuz 1947 Salı: Sivas'a varış
11 Temmuz 1947 Cuma: Sivas'tan hareket
12 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'a varış
14 Temmuz 1947 Pazartesi: Erzurum'dan hareket
14 Temmuz 1947 Pazartesi: Bayburt'a varış
15 Temmuz 1947 Salı: Bayburt'tan hareket
15 Temmuz 1947 Salı: Trabzon'a varış
18 Temmuz 1947 Cuma: Trabzon'dan hareket
18 Temmuz 1947 Cuma: Gümüşhane'ye (yahut Bayburt’a)
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Gümüşhane’den hareket
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'a varış
19 Temmuz 1947 Cumartesi: Erzurum'dan hareket
22 Temmuz 1947 Salı: Zonguldak'a varış
23 Temmuz 1947 Çarşamba: Zonguldak'tan hareket
23 Temmuz 1947 Çarşamba: Karabük'e varış
25 Temmuz 1947 Cuma: Karabük-Bolu
26 Temmuz 1947 Cumartesi: Bolu'dan Abant'a gidiş-dönüş
27 Temmuz 1947 Pazar: Bolu-Adapazarı
31 Temmuz 1947 Perşembe: Adapazarı'ndan hareket
31 Temmuz 1947 Perşembe: Ankara'ya Dönüş
Millî Eğitim Bakanlığı, bu verimli, olumlu denemeden sonra, DTCF Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü’nden, başka gezili kurslar da istemiştir. Bu kurslar, Türk Coğrafya Kurumu Meslek Haftaları ve Kongrelerinden önce yapılarak kursa katılanların toplantılardaki çalışmalardan da faydalanmaları sağlanmıştır.
3. Coğrafya Kongresi öncesinde, 1951 Ağustosunda Prof. Dr. Danyal Bediz, Ali Tanoğlu ve Cemal Alagöz idaresinde, (Doç. Dr. Reşat Izbırak ve Doç. Dr. Cevat R. Gürsoy'un da katılımıyla) bir gezili kurs yapılmıştır. Güzergâh şöyledir: Ankara'dan hareketle Bolu-Mengen-Zonguldak-Eski Cağa, Düzce, Akçakoca, Arifiye, Kandıra, İstanbul.
Gezili Coğrafya Kurslarının Üçüncüsü 8-24 Temmuz 1952'de Prof. Cemal Arif Alagöz idaresinde Batı Anadolu’ya yapılmıştır. Gezi güzergâhı Ankara, Haymana, Kavuncu köprüsü ve Sakarya-Hamidiye Köy Enstitüsü, Sakarya başı, Bolvadin, Kütahya, Simav, Salihli, Manisa, İzmir, Ödemiş, Bozdağ Gölcüğü, Birgi, Selçuk ve Efes, Meryemana, Kuşadası, Ortaklar, Priyen, Milet, Bafa, gölü, Aydın, Denizli, Pamukkale ve Hiyerapolis, Uşak, Çifteler, Sivrihisar, Haymana, Ankara şeklindedir.
Kursa aralarında Türk coğrafyasına yayınlarıyla da katkı yapmış Cevat Korkut, Bekir Beret ve Kamil Günel gibi isimlerin de olduğu 30 öğretmen katılması planlanmış ancak 29 katılım olmuştur.
III. GEZİ PROGRAMI
08/07/1952: Ankara-İstasyon-Gazi Eğitim Enstitüsü
08/07/1952: Gazi Eğitim Ens.-Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara-Hamidiye
09/07/1952: Hamidiye-Afyon
09/07/1952: Afyon-Kütahya
10/07/1952: Kütahya-Simav
11/07/1952: Simav Gölü ve çevresi
11/07/1952: Simav-Demirel-Salihli
13/07/1952: Salihli-Alaşehir-Kula Alaşehir-Salihli
13/07/1952: Salihli-Adala-Marmara Gölü (Gidiş-Dönüş)
13/07/1952: Salihli-Turgutlu-Manisa
14/07/1952: Manisa-M. Kemal Paşa-İzmir
15/07/1952: İzmir-İnciraltı
15/07/1952: İzmir-B.Yamanlar
15/07/1953: İzmir-Tire-Ödemiş
17/07/1953: Ödemiş-Bozdağ-Gölcük
18/07/1953: Ödemiş-Bayındır-Efes-Meryem Ana-Kuşadası-Söke-Ortaklar Köy Enstitüsü
19/07/1953: Ortaklar- Söke-Priyen harabeleri, Bafra Gölü, Milet harabeleri ve çevresi
20/07/1953: Ortaklar-Aydın-Denizli
21/07/1953: Denizli-Honaz ve Çürüksu vadisi ve dolayları
23/07/1953: Denizli-Pamukkale-Denizli
23/07/1953: Denizli-Çal-Çivril-Uşak
23/07/1953: Uşak-Gediz, Kütahya-Eskişehir Hamidiye
24/07/1953: Hanidiye-Ankara
24/07/1953: Ankara-Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi.
24/07/1953: Gazi Eğitim Enstitüsü-İstasyon
Katılanlar ve görev yerleri ise şu şekildedir:
1- Münevver Erdön, Adana Kız Öğretmen Okulu.
2- Zeki Öztanrısever, Edirne Öğretmen Okulu
3- Melâhat Sezer, Konya Kız Öğretmen Okulu
4- İsmet Konuk, Bolu Öğretmen Okulu
5- Akif Arkış, Pulur Köy Enstitüsü
6- Mehmet Uçkan, Cilavuz Köy Enstitüsü
7- Muzaffer Batuk, Arifiye Köy Enstitsü
8- Esat Bilginsoy, Arifiye Köy Enstitüsü (Rahatsızlığı sebebiyle katılamadı)
9- Hatice Ketin, Kızılçullu Köy Enstitsü
10- Niyazi Ünay, Çifteler Köy Enstitüsü
11- Naci Arı, Kepirtepe Köy Enstitüsü
12- Makbule Çetik, Aksu Köy Enstitüsü
13- Zehra Üstün, Hasanoğlan Köy Enstitüsü
14- İbrahim Pehlivan, Savaştepe Köy Enstitüsü
15- Bahriye Bayar, İvriz Köy Enstitüsü
16- Nermin Yalçın, Kızılçullu Köy Enstitüsü
17- Nebahat Gökçay, Aydın Lisesi
18- Hayriye Kutlu, Kayseri Lisesi
19- Fatma Gürsoy, Tokat Lisesi
2o- Şükriye Tam, Sivas Lisesi
21- Suat Aydınlı, Kütahya Lisesi
22- Cahide Erbek, Denizli Lisesi
23- Muzaffer Göksel, Afyon Lisesi
24- Sekip İçinsel, Eskişehir Lisesi
25- Kamil Günel, Van Lisesi
26- Macit Karakurum, Tokat Lisesi
27- Suphi Atay Manisa, Lisesi
28- Seyfi Alpan, Balıkesir Lisesi
29- Bekir Beret, Trabzon Lisesi
30- Cevat Korkut, İzmir Karşıyaka Lisesi
1953 yazında, Adana-Haruniye (Bugünkü Düziçi) Sosyal Bilgiler gezili kursu: Prof. Cemal Alagöz idaresinde 10-25 Ağustos tarihlerinde yapılmıştır. Kurs, Adana, Hatay, Maraş çevresinde gerçekleştirilmiştir. Program şöyledir:
10 Ağustos 1953 Pazartesi: Haruniye
11 Ağustos 1953 Salı Haruniye
12 Ağustos 1953 Çarşamba: Haruniye çevresinde
13 Ağustos 1953 Perşembe Haruniye çevresinde
14 Ağustos 1953 Cuma: Adana-Saimbeyli (Gece Saimbeyli’de)
15 Ağustos 1953 C.Ertesi: Saimbeyli civarında (Gece Saimbeyli’de)
16 Ağustos 1953 Pazar: Saimbeyli-Adana (Gece Adana’da )
17 Ağustos 1953 Pazartesi: Adana-Karataş-Yumurtalık-Karataş (Gece Karataş’ta)
18 Ağustos 1953 Salı: Karataş-Adana-Kösreli-İskenderun -Antakya (Gece Antakya’da)
19 Ağustos 1953 Çarşamba: Antakya-Haruniye
20 Ağustos 1953 Perşembe: Haruniye’de dinlenme
21 Ağustos 1953 Cuma: Haruniye’de Yeniköy pazarı.
22 Ağustos 1953 C.Ertesi: Haruniye’de
23 Ağustos 1953 Pazar: Haruniye’de
24 Ağustos 1953 Pazartesi: Haruniye-Maraş (Gece Maraş’ta)
25 Ağustos 1953 Salı Haruniye’ye dönüş ve Kursun kapanması.
17 Temmuz-5 Ağustos 1957, Doğu ve Güneydoğu Anadolu gezili kursu: Prof. Cemal Arif Alagöz idaresinde (Asist. Aydoğan Köksal'ın iştirakiyle): Ankara, Yozgat, Akdağmadeni, Sivas jips karstı, Divriği ve demir madenleri, Malatya, Akçadağ, Hazar gölü Ergani ve bakır madeni Diyarbakır, Batman, Garzan petrol kampı-Batman rafinerisi Bitlis-Tuğ-Ahlat Nemrut krater gölü Van-Hakkâri (Hakkâri’ye otobüsle giden ilk gezili kurs) Van, Doğubayazıt, Iğdır, Tuzluca, Kağızman, Kars, Sarıkamış, Erzurum, Pülümür, Malatya, Pınarbaşı, Kayseri, Ürgüp, Nevşehir, Gülşehir, Kırşehir, Ankara.
1962 Temmuzunda, Profesör Cevat R. Gürsoy idaresinde (Asist. Aydoğan Köksal’la birlikte) Batı Karadeniz bölümüyle Marmara bölgesine bir gezili kurs düzenlenmiştir.
1968 yazında Marmara gezili kursu düzenlenmiştir.
1970 yazında, Bakanlık "Öğretmeni İşbaşında Yetiştirme" Dairesince düzenlenen 20 günlük bir Batı Anadolu coğrafya gezili kursu da, Asist. Dr. Alâeddin Tandoğan'ın iştirakiyle Prof. Dr. Talip Yücel tarafından idare edilmiştir.
1970 ile 1975 yılları arasında yapılan gezili kurslarla ilgili diğer bazı bilgiler Türk coğrafya Dergisi’nin 26. Sayısında bulunabilir.
Kurumun XXV. Coğrafya Meslek Haftası 21-30 Temmuz tarihlerinde “8 Numaralı Coğrafya Kursu” ile birlikte yapılmıştır. Hafta Mersin Tevfik Sırrı Gür lisesinde yapılmıştır.
Bilimsel geziler 25 Temmuz Pazar günü başlamıştır. Gezi programı şöyledir:
25-7-1976 Pazar: Mersin, Silifke, Ovacık, Mersin (Viranşehir, Kanlıdivane, Cennet ve Cehennem Obrukları, Silifke Kalesi), konaklama Mersin’de.
26-7-1976 Pazartesi: Mersin-Adana; Şişe ve Cam Fabrikaları, Ataş Rafinerisi, Tarsus, Çamlıyayla, Adana’da tekstil fabrikası ziyareti, Seyhan Barajı, gece Adana’da.
27-7-1976 Salı: Adana-Kahramanmaraş; Kozan, Kadirli, Osmaniye, Bahçe, Türkoğlu, Gece Kahramanmaraş’ta.
28-7-1976 Çarşamba: Kahramanmaraş-Antakya; Narlı, Gaziantep, Kilis, Hassa, Kırıkhan, Hamam, Reyhanlı, Hatay Devlet Üretme Çiftliği, gece Antakya’da.
29-7-1976 Perşembe: Antakya-Mersin; Harbiye, Belen, İskenderun, Demir Çelik Fabrikası, Ceyhan, Yumurtalık, Adana, gece Mersin’de.
30-7-1976 Cuma: Değerlendirme ve kapanış.
Kurumun XXVI. Coğrafya Meslek Haftası 3-6 Kasım 1978 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Coğrafya enstitüsünde yapılmıştır.
Hafta sırasında 5-11-1978 Pazar günü İstanbul ve çevresine gezi düzenlenmiş
6 Kasım Pazartesi günü de Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı yapılmıştır.
Talihsizin Tarihine Ek 4
TÜRK COĞRAFYA KURUMU'NUN 4-8. KONGRE DÖNEMLERİ ARASINDAKİ ÇALIŞMALAR
Türk Coğrafya Kurumu 4. Kongresi 11-18 Temmuzda İstanbul’da toplamıştır. Kongrede Milli Eğitim Bakanlığının Coğrafya Meslek Kursları ve İstanbul çevresine coğrafya gezileri yapılmıştır.
V. Kongre öncesinde 1956 yılı 19-24 Mart’ında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsünde yapılan 10. Coğrafya Meslek Haftası sırasında Genel Merkez Kurulu Toplantıları da yapılmıştır. 23 Mart Cuma günü öğleden sonrası ile 25 Mart cumartesi günü Genel Merkez Kurulu toplantılarına ayrılmıştır.
4-6 Nisan 1957 yılında Kurum Genel Merkez Kurulu toplantısı, İstanbul’da yapılmıştır. Bu toplantıda asbaşkanlıktan rahatsızlığı sebebiyle istifa eden F. R. Unat’ın yerine Prof. H. S. Selen seçilmiştir.
Türk Coğrafya Kurumu V. Kongre programına göre:
İlk gün olan 14 Temmuz 1958’de,
-kongre başkanlık divanının seçilmesi,
-faaliyet, hesap ve murakıp raporlarının okunması,
-merkez ve yönetim kurullarının ibraları,
-yeni merkez kurulu, murakıp ve haysiyet divanının seçilmesi,
-idari ilmi ve mali komisyonların seçilmesi,
-üye dilekleri,
-genel merkez kurulu toplantısı ve komisyon çalışmaları yapılmıştır.
Ayın 15 ve 16sında bilimsel sunumlar (ayrıntıları Türk Coğrafya Kurumu Meslek Haftaları çalışmamda yer alıyor) ile umumi heyet toplantısı, komisyon raporlarının görüşülmesi, genel merkez kurulu toplantıları yapılmıştır.
17 Temmuzda öğleye kadar bilimsel sunumlar yapılmıştır. 18 Temmuzda Edirne’ye gidilmiş çeşitli resmi ziyaretler gerçekleştirilmiştir. 19 Temmuzda sabah iki tebliğ sunulmuş, öğleden sonra Edirne şehrinde ve çevresinde incelemeler yapılmıştır. 20 Temmuzda İstanbul’a dönülmüştür ancak bakanlıkça kursa davet edilen H. İnandık ve E. Tümertekin idaresinde Uzunköprü, Keşan, Gelibolu yarımadası, Çanakkale, Karacabey, Bursa, İstanbul güzergâhını izleyen ve bir hafta süreli gezi yapılmıştır.

Prof. A. M. Arda (Başkan), Prof. H. S. Selen (İkinci Başkan), Prof. C. A. Alagöz (Genel Sekreter) Emin Çakıroğlu (Muhasip Üye) tarafından hazırlanan, V. kongre ile XIII. Meslek haftası arasındaki (Temmuz 1958-Kasım 1959) döneminde 23 toplantı yapmışlardır. Bu döneme ilişkin faaliyet raporu bilgilerinde şunlar vardır:
1-Kongre kararı uyarınca coğrafya öğretmenleri ile irtibatı temin amacıyla bakanlıktan öğretmenlerin adresleri istenmiştir.
2-V. kongrede seçilen üyelerin listesi ve adresleri emniyet müdürlüğüne bildirilmiştir.
3-Milli Müdafaa Vekâleti’ne (Savunma Bakanlığı) derginin her sayısından 20şer tane satılması sağlanmıştır.
4-“Coğrafya Haberleri Bülteni” yayınlanmaya başlamış ve ilk üç sayısı yayınlanarak üyelerle ilgililere dağıtılmıştır.
5-Bursa yangını yardım komitesi başvurusu üzerine kurum tarafından 100 lira yardım yapılmıştır.
6-Ankara’daki coğrafya öğretmenlerine DTCF’de çaylı toplantı yapılmış ve Prof. C. A. Alagöz “Brüksel Sergisinin Coğrafya Bakımından Değeri” konulu konferans vermiştir.
7-Maarif vekaletinin yanı sıra yurtdışı kurumları ve üniversiteleriyle yayın değişimi yapılmıştır.
8-Derginin 18-19. Ve sonraki sayılarında kullanılmak üzere bir ton kağıt alınmıştır.
9-Türkiye Meteoroloji Kurumu’nun tasfiyesi sonucunda kalan nakit parası kurum tüzüğü uyarınca Ankara Valiliği tarafından Türk Coğrafya Kurumuna devredilmiştir.
10-DTCF’de bölüm koridoruna Kurum odasının yanına camekân yaptırılmış ve dergi ve bültenler sergilenmiştir.
11-Başbakanlığın isteği üzerine mali durum raporu verilmiş ve neticede devlet yardımının 10.000 liradan 35.000 liraya çıkarılmasının 1960 yılı bütçesi için teklif edildiği öğrenilmiş, bakanlığa bu sebeple teşekkür edilmiştir.
12-Milletlerarası Coğrafya Birliği’nin 1959 yılı aidatının ödenmesi için Maarif bakanlığından yardım istenmiştir.
13-Aydın meslek haftasından vazgeçildiği için Konya Meslek Haftası hazırlıkları yapılmıştır.
Aynı raporda sunulan ve kurum muhasebecisi Saim Hünel tarafından hazırlanan mali döküme göre kurumun 550 lirası kasada kalanı Merkez Bankasında olmak üzere 9912 lirası vardır. Yapılan ve yapılması öngörülen masraf 1100 liradır, kurumun mali varlığı 8800 lira kadardır.
XIII. Meslek Haftası ile Genel Merkez Kurulu toplantıları Konya ve Konya Eregli’de 12-16 Kasım 1959 tarihinde toplanmıştır. 12 Kasım 1959 Perşembe günü sabah hafta açılışı A. Macit Arda tarafından yapılmıştır. Ertesi gün sabah genel merkez kurulu toplantıları, öğleden sonra tebliğ sunumları gerçekleşmiştir. 14 Kasım Cuma günü Konya Ereğli’sine gezi düzenlenmiş, akşam saatlerinde E. Tümertekin bir tebliğ sunmuştur. 15 Kasımda İvriz Kabartmaları ve Ayrancı barajı gezilmiştir. Meslek haftasının son günü olan 16 Kasım 1959 pazartesi günü de sabah genel merkez kurulu toplantıları öğleden sonra tebliğ sunumları yapılmıştır.
Türk Coğrafya Kurumu VI. Kongresi
11 Temmuz Salı günü ilk önce kongrenin çeşitli toplantı ve seçimleri yapılmış ardından bilimsel tebliğler sunulmuş, ardından da Bayezid Kitaplığında hazırlanan Türk Coğrafya Kitapları sergisi ile Milli Eğitim bakanlığı Yayınevinde düzenlenen 2. Coğrafya Kitap Sergisi ziyaret edilmiştir.
12 Temmuz’da akşamüzeri Süleymaniye Kitaplığında düzenlenen eski Türk Coğrafya Eserleri sergisi ziyaret edilmiş ve çay ikramı yapılmıştır.
14 Temmuz Cuma günü öğleden sonra Genel Kurul toplantısı yapılmış ve kongre katılımcıları birlikte akşam yemeği yemişlerdir.
15 Temmuzda öğleden sonra ise kapanışın ardından Genel Merkez Kurulu Üyeleri toplanarak Yönetim Kurulunu belirlemiştir.
VII. Türk Coğrafya Kongresi İstanbul’da 30 Kasım ile 4 Aralık 1964 tarihleri arasında ve XVI. Meslek haftası ile birlikte, yapılmıştır.
Kongrenin ilk günü sabah diliminde açılış, idari görüşmeler ve seçimler yapılmıştır. Son günü de kapanış ve Genel Merkez Kurulu toplantıları yapılmıştır.
Kurumun VIII. Kongresi ve XVIII. Meslek Haftası Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 14-17 Aralık 1967 tarihlerinde yapılmıştır.
İlk gün sabah açılış, idari görüşmeler ve seçimler yapılmıştır. 16 Aralık cumartesi günü öğleden sonra Genel Merkez Kurulu Toplantısı, ertesi dün de Ankara çevresine geziler yapılmıştır.
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgiler Türk Coğrafya Dergisinin 24-25. Sayısında mevcuttur.
Türk Coğrafya Kurumu 4. Kongresi 11-18 Temmuzda İstanbul’da toplamıştır. Kongrede Milli Eğitim Bakanlığının Coğrafya Meslek Kursları ve İstanbul çevresine coğrafya gezileri yapılmıştır.
V. Kongre öncesinde 1956 yılı 19-24 Mart’ında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsünde yapılan 10. Coğrafya Meslek Haftası sırasında Genel Merkez Kurulu Toplantıları da yapılmıştır. 23 Mart Cuma günü öğleden sonrası ile 25 Mart cumartesi günü Genel Merkez Kurulu toplantılarına ayrılmıştır.
4-6 Nisan 1957 yılında Kurum Genel Merkez Kurulu toplantısı, İstanbul’da yapılmıştır. Bu toplantıda asbaşkanlıktan rahatsızlığı sebebiyle istifa eden F. R. Unat’ın yerine Prof. H. S. Selen seçilmiştir.
Türk Coğrafya Kurumu V. Kongre programına göre:
İlk gün olan 14 Temmuz 1958’de,
-kongre başkanlık divanının seçilmesi,
-faaliyet, hesap ve murakıp raporlarının okunması,
-merkez ve yönetim kurullarının ibraları,
-yeni merkez kurulu, murakıp ve haysiyet divanının seçilmesi,
-idari ilmi ve mali komisyonların seçilmesi,
-üye dilekleri,
-genel merkez kurulu toplantısı ve komisyon çalışmaları yapılmıştır.
Ayın 15 ve 16sında bilimsel sunumlar (ayrıntıları Türk Coğrafya Kurumu Meslek Haftaları çalışmamda yer alıyor) ile umumi heyet toplantısı, komisyon raporlarının görüşülmesi, genel merkez kurulu toplantıları yapılmıştır.

Prof. A. M. Arda (Başkan), Prof. H. S. Selen (İkinci Başkan), Prof. C. A. Alagöz (Genel Sekreter) Emin Çakıroğlu (Muhasip Üye) tarafından hazırlanan, V. kongre ile XIII. Meslek haftası arasındaki (Temmuz 1958-Kasım 1959) döneminde 23 toplantı yapmışlardır. Bu döneme ilişkin faaliyet raporu bilgilerinde şunlar vardır:
1-Kongre kararı uyarınca coğrafya öğretmenleri ile irtibatı temin amacıyla bakanlıktan öğretmenlerin adresleri istenmiştir.
2-V. kongrede seçilen üyelerin listesi ve adresleri emniyet müdürlüğüne bildirilmiştir.
3-Milli Müdafaa Vekâleti’ne (Savunma Bakanlığı) derginin her sayısından 20şer tane satılması sağlanmıştır.
4-“Coğrafya Haberleri Bülteni” yayınlanmaya başlamış ve ilk üç sayısı yayınlanarak üyelerle ilgililere dağıtılmıştır.
5-Bursa yangını yardım komitesi başvurusu üzerine kurum tarafından 100 lira yardım yapılmıştır.
6-Ankara’daki coğrafya öğretmenlerine DTCF’de çaylı toplantı yapılmış ve Prof. C. A. Alagöz “Brüksel Sergisinin Coğrafya Bakımından Değeri” konulu konferans vermiştir.
7-Maarif vekaletinin yanı sıra yurtdışı kurumları ve üniversiteleriyle yayın değişimi yapılmıştır.
8-Derginin 18-19. Ve sonraki sayılarında kullanılmak üzere bir ton kağıt alınmıştır.
9-Türkiye Meteoroloji Kurumu’nun tasfiyesi sonucunda kalan nakit parası kurum tüzüğü uyarınca Ankara Valiliği tarafından Türk Coğrafya Kurumuna devredilmiştir.
10-DTCF’de bölüm koridoruna Kurum odasının yanına camekân yaptırılmış ve dergi ve bültenler sergilenmiştir.
11-Başbakanlığın isteği üzerine mali durum raporu verilmiş ve neticede devlet yardımının 10.000 liradan 35.000 liraya çıkarılmasının 1960 yılı bütçesi için teklif edildiği öğrenilmiş, bakanlığa bu sebeple teşekkür edilmiştir.
12-Milletlerarası Coğrafya Birliği’nin 1959 yılı aidatının ödenmesi için Maarif bakanlığından yardım istenmiştir.
13-Aydın meslek haftasından vazgeçildiği için Konya Meslek Haftası hazırlıkları yapılmıştır.
Aynı raporda sunulan ve kurum muhasebecisi Saim Hünel tarafından hazırlanan mali döküme göre kurumun 550 lirası kasada kalanı Merkez Bankasında olmak üzere 9912 lirası vardır. Yapılan ve yapılması öngörülen masraf 1100 liradır, kurumun mali varlığı 8800 lira kadardır.
XIII. Meslek Haftası ile Genel Merkez Kurulu toplantıları Konya ve Konya Eregli’de 12-16 Kasım 1959 tarihinde toplanmıştır. 12 Kasım 1959 Perşembe günü sabah hafta açılışı A. Macit Arda tarafından yapılmıştır. Ertesi gün sabah genel merkez kurulu toplantıları, öğleden sonra tebliğ sunumları gerçekleşmiştir. 14 Kasım Cuma günü Konya Ereğli’sine gezi düzenlenmiş, akşam saatlerinde E. Tümertekin bir tebliğ sunmuştur. 15 Kasımda İvriz Kabartmaları ve Ayrancı barajı gezilmiştir. Meslek haftasının son günü olan 16 Kasım 1959 pazartesi günü de sabah genel merkez kurulu toplantıları öğleden sonra tebliğ sunumları yapılmıştır.
Türk Coğrafya Kurumu VI. Kongresi
İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsünde 11-15 Temmuz 1961’de toplanmıştır.
11 Temmuz Salı günü ilk önce kongrenin çeşitli toplantı ve seçimleri yapılmış ardından bilimsel tebliğler sunulmuş, ardından da Bayezid Kitaplığında hazırlanan Türk Coğrafya Kitapları sergisi ile Milli Eğitim bakanlığı Yayınevinde düzenlenen 2. Coğrafya Kitap Sergisi ziyaret edilmiştir.
12 Temmuz’da akşamüzeri Süleymaniye Kitaplığında düzenlenen eski Türk Coğrafya Eserleri sergisi ziyaret edilmiş ve çay ikramı yapılmıştır.
14 Temmuz Cuma günü öğleden sonra Genel Kurul toplantısı yapılmış ve kongre katılımcıları birlikte akşam yemeği yemişlerdir.
15 Temmuzda öğleden sonra ise kapanışın ardından Genel Merkez Kurulu Üyeleri toplanarak Yönetim Kurulunu belirlemiştir.
VII. Türk Coğrafya Kongresi İstanbul’da 30 Kasım ile 4 Aralık 1964 tarihleri arasında ve XVI. Meslek haftası ile birlikte, yapılmıştır.
Kongrenin ilk günü sabah diliminde açılış, idari görüşmeler ve seçimler yapılmıştır. Son günü de kapanış ve Genel Merkez Kurulu toplantıları yapılmıştır.
Kurumun VIII. Kongresi ve XVIII. Meslek Haftası Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 14-17 Aralık 1967 tarihlerinde yapılmıştır.
İlk gün sabah açılış, idari görüşmeler ve seçimler yapılmıştır. 16 Aralık cumartesi günü öğleden sonra Genel Merkez Kurulu Toplantısı, ertesi dün de Ankara çevresine geziler yapılmıştır.
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgiler Türk Coğrafya Dergisinin 24-25. Sayısında mevcuttur.

Talihsizin Tarihine Ek 3
2. TÜRK COĞRAFYA KONGRESİ BİLGİLERİNE İLAVELER
2. Türk Coğrafya Kongresi hakkında Türk Coğrafya Dergisinin XI-XII. sayısında iki sayfalık bir yazı olmakla birlikte, aşağıda bu yazıda yer almayan diğer bilgiler ve bazı ayrıntılar verilmiştir:
4 Ağustos 1947
Ankara Üniversitesi Rektörü Ord, Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu kongre başkan vekilliğine ve Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Prof. Macit Arda da ilmî çalışmalar asbaşkanlığına ittifakla seçilmişlerdir.
Kâtipliklere Elâzığ Lisesi Coğrafya Öğretmeni Münevver Demirörge, Beşiktaş Birinci Orta Okul Coğrafya Öğretmeni Sadi Arseven, Mersin Lisesi Müdürü Orhan Dengiz, İstanbul Eğitim Enstitüsü Coğrafya öğretmeni Rauf Miral seçilmişlerdir.
Başkan, Ebedi Şef Atatürk'ün aziz hâtırasını anmak üzere bütün üyeleri üç dakika tazim sükûtuna davet etmiştir. Tazim sükûtundan sonra, yapılan teklif üzerine Atatürk'ün muvakkat kabrine kongre adına bir çelenk konması müttefikan kabul edilmiştir.
Diğer bir önerge ile de Türk Coğrafya Kurumu üyeleri arasından ebediyen ayrılan Prof. Faik Sabri Duran, Öğretmen Saffet Geylangil ve Niyazi Erenbilge'nin hâtıralarına saygı olarak bir dakika sükût edilmiştir.
Diğer teklif edilen önergeler üzerine de Cumhurbaşkanımız İnönü'ye, B. M. Meclisi Başkanı General Kâzım Karabekir'e, Başbakan Recep Peker'e, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak'a ve Millî Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'e kongrenin saygılarının ulaştırılmasına müttefikan karar verilmiştir. Bundan sonra program komisyonunun seçimine geçilmiş ve verilen önergede adları teklif edilen:
- Prof. Macit Arda Galatasaray Lisesi Coğrafya öğretmeni)
- Prof. Ali Tanoğlu (İstanbul Üniversitesi)
- Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol (İstanbul Üniversitesi)
- Dr. Sırrı Erinç (İstanbul Üniversitesi asistanlarından)
- Emin Çakıroğlu (Balıkesir Eğ. Enstitüsü Öğretmenlerinden)
- Macit Karakurum (Samsun Lisesi öğretmenlerinden)
- Sabri Sönmez (Bursa Lisesi Öğretmenlerinden)
- Dr. Selçuk Trak (izmir Yüksek Ticaret Okulu Öğretmeni)
- Rifat Ergeçe (Yozgat Lisesi Müdürü) ile üyelerin sözlü teklifleri üzerine de Orhan Deniz (Mersin Lisesi Müdürü)
Bunu müteakip İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer bir demeçte bulunmuş ve
- Münevver Çilesiz (Ankara Lisesi öğretmenlerinden)
-Mükrime Yalkı (Ankara Kız Lisesi öğretmenlerinden)
- Sadi Tokcan (İst. Lisesi öğretmenlerinden) Bu komisyona seçilmişlerdir.
Bunu takiben hesap komisyonu seçimi yapılmış ve verilen önergede teklif edilen,
- Prof. Ahmet Hulusi Ardel (İstanbul Üniversitesi)
- Edip Öymen (Gazi Lisesi Ankara)
- İsmail Yalçınlar (İst. Üniversitesi asistanlarından)
- Mehmet Alptekin : (Erzurum Lisesi Müdürü)
- Tarık Asal (Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden) ile üyelerin sözlü teklifleri üzerine,
- Cevat Korkut (Balıkesir Eğitim Enstitüsü öğretmenlerinden)
- Rauf Miral (İst. Eğ. Ens. Coğrafya öğretmeni)
- Albay Hakkı Raif Ayyıldız (Bursa Askerî Lisesi Öğretmeni)
- Nebahat Köksel (Kars Lisesi öğretmeni)
Hesap Komisyonuna seçilmişlerdir.
5 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi öğleden evvel ve sonra Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi salonlarında Prof. Macit Arda'nın başkanlığında ilmî çalışmalarına devam etmiştir, öğleden önceki toplantılarda biri Prof. Cemal Alagöz tarafından Doğu ve Kuzey Grubu gezici gözlemleri hakkında projeksiyonlu, diğeri, Prof. Ahmet Ardel tarafından Batı Grubu gezici gözlemleri üzerinde iki konuşma yapılmıştır.
Bu konuşmaları, Öğretmenler arasında yapılan ilmî tartışmalar takip etmiştir. Öğleden sonra da Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol “Türkiye'nin Termik Özellikleri” konulu konferansını vermiştir. Saat 15 te Kongre Asbaşkanı Rektör Ord. Prof Şevket Aziz Kansu'nun başkanlığı altında bir heyet, Atatürk'ün muvakkat kabrini ziyaret ederek kongre atlına bir çelenk koymuştur.
6 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Enstitüsünde ilmî çalışmalarına devam etmiştir. Bu toplantılarda ilk Önce Prof. Besim Darkot, Güney ve Güney-Doğu gezisi gözlemleri hakkındaki projeksiyonlu ve tartışmalı konuşmasını yapmış, öğleden sonra da Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Uzmanlarından Dr. E. Lahn “Türkiye Depremleri” ve Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir de “Türkiye’nin Yeraltı Suları” konulu konferanslarını vermişlerdir.
Kongrenin çalışmalarının ardından üyeler topluca Gazi Eğitim Enstitüsüne gitmişler, müesseseyi gezmişler, Müzik Şubesi Asistanı Suavi Dinçer'in piyano konserini dinlemişler ve Kurum Başkanı adına verilen çayda hazır bulunmuşlardır.
7 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi ilmî çalışmalarını bugün tamamlamıştır. Bu çalışmaları, Prof. Ali Tevfik Tanoğlu'nun Doğu ve Kuzey Anadolu gezici gözlemleri üzerine tartışmalı konferansı, Prof. Hamit Sadi Selen'in “1.500.000 ölçekli Yeni Türkiye Hartası” hakkında konferansı, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Uzmanlarından Dr. Necdet Egeran'in “Türkiye'nin Tektonik Birlikleriyle Petrol Yatakları Arasındaki Münasebetler”, Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol'un “Türkiye Coğrafyasına Bir Bakış” konulu konferansları oluşturmuştur. Kongrenin program ve hesap komisyonları da çalışmalarını tamamlıyarak raporlarını başkana vermişlerdir.
Ankara Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Gar Gazinosunda Ankara Üniversitesi adına bir çay ziyafeti vermiştir.
8 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi saat 10 da Ankara Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu'nun başkanlığında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hamit Dershanesinde ikinci genel toplantısını yapmıştır. Bu toplantıda geçen toplantı tutanağı ile Cumhurbaşkanı Sayın İnönü'den, Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başbakandan kongreye gelen teşekkür ve başarı tel yazılan okunmuş, program ve hesap komisyonu raporları incelenerek gerekli tartışmalar yapıldıktan sonra aynen onanmıştır.
Gündeme göre dileklerin incelenmesine geçilmiş, coğrafya öğretim metodu ve araçları üzerinde esaslı ve pedagojik görüşlerin ve tecrübelerin -belirtilmesine imkân veren tartışmalar olmuş, müteakip kongrenin inceleyeceği ana konulardan birisinin “Coğrafya öğretimi ve araçları” olmasını kabul ederek konuya son verilmiştir.
Kısa bir aradan sonra yeni Genel Merkez Kurulunun seçimine geçilmiş ve Ankara Üniversite Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Harta Genel Komutanı General Kadri Koray, Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel Müdürü Faik Reşit Unat, İstanbul Üniversitesi Fizikî Coğrafya Ord. Profesörü İbrahim Akyol, Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir, Prof. Besim Darkot, Prof. Ahmet Ardel, Prof. Ali Tanoğlu, Prof. Macit Arda, Ankara Üniversitesi Coğrafya Prof. Cemal Arif Alagöz, Siyasal Bilgiler Okulu Coğrafya Profesörü Hamit Sadi Selen ve Yüksek öğretim Şube Müdürü Ruhi Turfan oybirliğiyle seçilmişlerdir.
Seçimden sonra kongrenin başından beri çalışmaları üyeler arasında takip etmekte olan Millî Eğitim Bakanı ve Kongre Başkanı Reşat Şemsettin Sirer kürsüye gelerek İkinci Türk Coğrafya Kongresinde bulunan profesör, doçent ve öğretmen arkadaşlarını sevgiyle selâmlamıştır.
Bakan vazife seyahati dolayısıyla kongrenin ilk toplantısında bulunamadığını bugünkü toplantıyı zevkle takip ettiğini evvelki toplantılarda konuşulanları ilgililerden soracağını, zabıtları inceleyeceğini ve gerçekleştirmeğe çalışacağını bildirmiştir.
Bundan sonra Coğrafya Kurumu mesaisinin gelişmesini ve varılan sonuçların güzel ve mesut çalışmalarla yurda hayırlı olmasını dileyerek öğretmen arkadaşların görevlerinde başarılar temenni etmiş ve kongreyi sürekli alkışlar arasında kapamıştır.
Öğleden sonra yeni Genel Merkez Kurulu da ilk toplantısını yaparak Asbaşkanlığa Ankara Üniversitesi Rektörü Şevket Aziz Kansu, üyeliğe Faik Reşit Unat, Genel Sekreterliğe Hamit Sadi Selen, Veznedarlığa Ruhi Turfan'ı seçmişlerdir.
2. Türk Coğrafya Kongresi hakkında Türk Coğrafya Dergisinin XI-XII. sayısında iki sayfalık bir yazı olmakla birlikte, aşağıda bu yazıda yer almayan diğer bilgiler ve bazı ayrıntılar verilmiştir:
4 Ağustos 1947
Ankara Üniversitesi Rektörü Ord, Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu kongre başkan vekilliğine ve Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Prof. Macit Arda da ilmî çalışmalar asbaşkanlığına ittifakla seçilmişlerdir.
Kâtipliklere Elâzığ Lisesi Coğrafya Öğretmeni Münevver Demirörge, Beşiktaş Birinci Orta Okul Coğrafya Öğretmeni Sadi Arseven, Mersin Lisesi Müdürü Orhan Dengiz, İstanbul Eğitim Enstitüsü Coğrafya öğretmeni Rauf Miral seçilmişlerdir.
Başkan, Ebedi Şef Atatürk'ün aziz hâtırasını anmak üzere bütün üyeleri üç dakika tazim sükûtuna davet etmiştir. Tazim sükûtundan sonra, yapılan teklif üzerine Atatürk'ün muvakkat kabrine kongre adına bir çelenk konması müttefikan kabul edilmiştir.
Diğer bir önerge ile de Türk Coğrafya Kurumu üyeleri arasından ebediyen ayrılan Prof. Faik Sabri Duran, Öğretmen Saffet Geylangil ve Niyazi Erenbilge'nin hâtıralarına saygı olarak bir dakika sükût edilmiştir.
Diğer teklif edilen önergeler üzerine de Cumhurbaşkanımız İnönü'ye, B. M. Meclisi Başkanı General Kâzım Karabekir'e, Başbakan Recep Peker'e, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak'a ve Millî Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'e kongrenin saygılarının ulaştırılmasına müttefikan karar verilmiştir. Bundan sonra program komisyonunun seçimine geçilmiş ve verilen önergede adları teklif edilen:
- Prof. Macit Arda Galatasaray Lisesi Coğrafya öğretmeni)
- Prof. Ali Tanoğlu (İstanbul Üniversitesi)
- Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol (İstanbul Üniversitesi)
- Dr. Sırrı Erinç (İstanbul Üniversitesi asistanlarından)
- Emin Çakıroğlu (Balıkesir Eğ. Enstitüsü Öğretmenlerinden)
- Macit Karakurum (Samsun Lisesi öğretmenlerinden)
- Sabri Sönmez (Bursa Lisesi Öğretmenlerinden)
- Dr. Selçuk Trak (izmir Yüksek Ticaret Okulu Öğretmeni)
- Rifat Ergeçe (Yozgat Lisesi Müdürü) ile üyelerin sözlü teklifleri üzerine de Orhan Deniz (Mersin Lisesi Müdürü)
Bunu müteakip İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer bir demeçte bulunmuş ve
- Münevver Çilesiz (Ankara Lisesi öğretmenlerinden)
-Mükrime Yalkı (Ankara Kız Lisesi öğretmenlerinden)
- Sadi Tokcan (İst. Lisesi öğretmenlerinden) Bu komisyona seçilmişlerdir.
Bunu takiben hesap komisyonu seçimi yapılmış ve verilen önergede teklif edilen,
- Prof. Ahmet Hulusi Ardel (İstanbul Üniversitesi)
- Edip Öymen (Gazi Lisesi Ankara)
- İsmail Yalçınlar (İst. Üniversitesi asistanlarından)
- Mehmet Alptekin : (Erzurum Lisesi Müdürü)
- Tarık Asal (Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden) ile üyelerin sözlü teklifleri üzerine,
- Cevat Korkut (Balıkesir Eğitim Enstitüsü öğretmenlerinden)
- Rauf Miral (İst. Eğ. Ens. Coğrafya öğretmeni)
- Albay Hakkı Raif Ayyıldız (Bursa Askerî Lisesi Öğretmeni)
- Nebahat Köksel (Kars Lisesi öğretmeni)
Hesap Komisyonuna seçilmişlerdir.
5 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi öğleden evvel ve sonra Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi salonlarında Prof. Macit Arda'nın başkanlığında ilmî çalışmalarına devam etmiştir, öğleden önceki toplantılarda biri Prof. Cemal Alagöz tarafından Doğu ve Kuzey Grubu gezici gözlemleri hakkında projeksiyonlu, diğeri, Prof. Ahmet Ardel tarafından Batı Grubu gezici gözlemleri üzerinde iki konuşma yapılmıştır.
Bu konuşmaları, Öğretmenler arasında yapılan ilmî tartışmalar takip etmiştir. Öğleden sonra da Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol “Türkiye'nin Termik Özellikleri” konulu konferansını vermiştir. Saat 15 te Kongre Asbaşkanı Rektör Ord. Prof Şevket Aziz Kansu'nun başkanlığı altında bir heyet, Atatürk'ün muvakkat kabrini ziyaret ederek kongre atlına bir çelenk koymuştur.
6 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Enstitüsünde ilmî çalışmalarına devam etmiştir. Bu toplantılarda ilk Önce Prof. Besim Darkot, Güney ve Güney-Doğu gezisi gözlemleri hakkındaki projeksiyonlu ve tartışmalı konuşmasını yapmış, öğleden sonra da Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Uzmanlarından Dr. E. Lahn “Türkiye Depremleri” ve Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir de “Türkiye’nin Yeraltı Suları” konulu konferanslarını vermişlerdir.
Kongrenin çalışmalarının ardından üyeler topluca Gazi Eğitim Enstitüsüne gitmişler, müesseseyi gezmişler, Müzik Şubesi Asistanı Suavi Dinçer'in piyano konserini dinlemişler ve Kurum Başkanı adına verilen çayda hazır bulunmuşlardır.
7 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi ilmî çalışmalarını bugün tamamlamıştır. Bu çalışmaları, Prof. Ali Tevfik Tanoğlu'nun Doğu ve Kuzey Anadolu gezici gözlemleri üzerine tartışmalı konferansı, Prof. Hamit Sadi Selen'in “1.500.000 ölçekli Yeni Türkiye Hartası” hakkında konferansı, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Uzmanlarından Dr. Necdet Egeran'in “Türkiye'nin Tektonik Birlikleriyle Petrol Yatakları Arasındaki Münasebetler”, Ord. Prof. İbrahim Hakkı Akyol'un “Türkiye Coğrafyasına Bir Bakış” konulu konferansları oluşturmuştur. Kongrenin program ve hesap komisyonları da çalışmalarını tamamlıyarak raporlarını başkana vermişlerdir.
Ankara Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Gar Gazinosunda Ankara Üniversitesi adına bir çay ziyafeti vermiştir.
8 Ağustos 1947
İkinci Türk Coğrafya Kongresi saat 10 da Ankara Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu'nun başkanlığında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hamit Dershanesinde ikinci genel toplantısını yapmıştır. Bu toplantıda geçen toplantı tutanağı ile Cumhurbaşkanı Sayın İnönü'den, Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başbakandan kongreye gelen teşekkür ve başarı tel yazılan okunmuş, program ve hesap komisyonu raporları incelenerek gerekli tartışmalar yapıldıktan sonra aynen onanmıştır.
Gündeme göre dileklerin incelenmesine geçilmiş, coğrafya öğretim metodu ve araçları üzerinde esaslı ve pedagojik görüşlerin ve tecrübelerin -belirtilmesine imkân veren tartışmalar olmuş, müteakip kongrenin inceleyeceği ana konulardan birisinin “Coğrafya öğretimi ve araçları” olmasını kabul ederek konuya son verilmiştir.
Kısa bir aradan sonra yeni Genel Merkez Kurulunun seçimine geçilmiş ve Ankara Üniversite Rektörü Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Harta Genel Komutanı General Kadri Koray, Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel Müdürü Faik Reşit Unat, İstanbul Üniversitesi Fizikî Coğrafya Ord. Profesörü İbrahim Akyol, Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir, Prof. Besim Darkot, Prof. Ahmet Ardel, Prof. Ali Tanoğlu, Prof. Macit Arda, Ankara Üniversitesi Coğrafya Prof. Cemal Arif Alagöz, Siyasal Bilgiler Okulu Coğrafya Profesörü Hamit Sadi Selen ve Yüksek öğretim Şube Müdürü Ruhi Turfan oybirliğiyle seçilmişlerdir.
Seçimden sonra kongrenin başından beri çalışmaları üyeler arasında takip etmekte olan Millî Eğitim Bakanı ve Kongre Başkanı Reşat Şemsettin Sirer kürsüye gelerek İkinci Türk Coğrafya Kongresinde bulunan profesör, doçent ve öğretmen arkadaşlarını sevgiyle selâmlamıştır.
Bakan vazife seyahati dolayısıyla kongrenin ilk toplantısında bulunamadığını bugünkü toplantıyı zevkle takip ettiğini evvelki toplantılarda konuşulanları ilgililerden soracağını, zabıtları inceleyeceğini ve gerçekleştirmeğe çalışacağını bildirmiştir.
Bundan sonra Coğrafya Kurumu mesaisinin gelişmesini ve varılan sonuçların güzel ve mesut çalışmalarla yurda hayırlı olmasını dileyerek öğretmen arkadaşların görevlerinde başarılar temenni etmiş ve kongreyi sürekli alkışlar arasında kapamıştır.
Öğleden sonra yeni Genel Merkez Kurulu da ilk toplantısını yaparak Asbaşkanlığa Ankara Üniversitesi Rektörü Şevket Aziz Kansu, üyeliğe Faik Reşit Unat, Genel Sekreterliğe Hamit Sadi Selen, Veznedarlığa Ruhi Turfan'ı seçmişlerdir.
Talihsizin Tarihine Ek 2
1944 YILI GENEL MERKEZ KURULU TOPLANTISI RAPORU
Türk Coğrafya Kurumu’nun ‘Umumi Merkez Heyeti’ 1944 yılı birincikânun (Aralık) ayının 11’i ile 16’sı arasında yapılan İkinci Meslek Haftası sırasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde toplanmıştır. Toplantı duyuru yazışmaları kurum Asbaşkanı Celâl Aybar imzasıyla yapılmıştır.
Umumi Merkez Heyeti Gündemi şöyledir:
1- Kurumun senelik çalışmaları ve malî durumu hakkındaki raporun incelenmesi.
2- Mali hesapların iki murakıp tarafından incelenmesi ve idare heyetinin ibrası.
3- Kurum namına yapılmakta olan 1:500.000 ölçekli harta hakkında izahat.
4- Coğrafi tetkikler hakkında teklifler ve bu hususta bir plân hazırlanması.
5- Kurum bütçesinin takviyesi çareleri.
6- İstanbul’un 500 üncü fetih yıldönümü münasebetiyle yapılacak yayın hazırlıkları.
7- İzahlı coğrafya lûgatının tertibi.
8- Türkiye’de hartacılık mevzuu hakkında Niyazi Otmanbölük ve Hakkı subaşı tarafından İdare Heyetine tebliğ edilen muhtıranın tetkiki.
9- Kongrenin toplantı zamanı ve yeri.
10- Gelecek meslekî toplantının yeri, zamanı ve konuları.
11- Umumî Merkez Heyeti üyelerinin teklifleri.
Toplantı saatleri: 13.XII.1944 Çarşamba saat 10.30 ve 16.XII.1944 Cumartesi saat 15.30’dur.
Türk Coğrafya Kurumu İdare Heyeti yukarıda gündeme ilişkin olarak Umumi Merkez Heyetine üç sayfalık bir rapor sunmuştur. Bu raporda söz edilen başlıca konular şunlardır:
Heyet görevi devraldığı 22.V.1943 tarihinden raporu sunduğu tarihe kadar (Aralık 1944) 22 toplantı yapmış çeşitli kararlar almıştır. Raporda yer alan konular sırasıyla şöyledir:
1- Bu süreç içerisinde 24 yeni üye kaydedilmiş ve böylece kurum üye sayısı 337 kişiye ulaşmıştır.
2- Meskûn yer adları üzerinde çalışmalar yapılmış ve 1940 nüfus sayımı bilgilerine dayanarak yerleşim yerlerinin ilçelere göre alfabetik listesi tamamlanmış, bir sonraki yıl için tüm ülkenin alfabetik listesinin oluşturulmasına karar verilmiştir.
3- 1:500.000 ölçekli büyük Türkiye hartası baskı hazırlıklarına devam edilmiştir. Koordinat sistemi merkez heyeti üyelerinin istediği değişiklik Harita Umum Müdürlüğünce de uygun görülerek Gauss-Kruger’e göre yeniden düzenlenmiştir. 12 pafta üzerinde hazırlanan hartanın 24 pafta halinde basılması kararlaştırılmıştır. Bakıya hazır halde olan hartalar için 3000 nüshaya yetecek miktarda kâğıt Vekâletçe temin edilmiştir. Diğer taraftan kurum menfaatine olmak üzere baskı miktarının artırılması düşüncesi sebebiyle Harta Genel Müdürlüğü’nden muvafakat alınmış ve konu umumi merkez heyetinin kararına bırakılmıştır.
4- Dâhiliye Vekâletinden (İçişleri Bakanlığı) gelen 23 Mart 1944 tarih ve 1/163 sayılı yazı ile idare amirlerinin çalışacakları yer hakkında coğrafi ve genel bilgi edinmelerini kolaylaştırmak ve bakanlığın diğer çalışmalarında kullanacağı bilgi kaynağı olmak üzere ülkenin ilçelere göre coğrafyasının nasıl oluşturabileceği sorulmuştur. Buna cevaben 21 Nisan 1944 tarihinde kurum Redaksiyon Heyet Başkanı Prof. Besim Darkot’un da katılımıyla Kurum Başkanı ve Maarif (Eğitim) Bakanı olağanüstü toplantı yaparak rapor hazırlamış ve İçişleri bakanlığına sunmuşlardır.
5-İdare heyeti üyelerinden Faik Reşit Unat ile Dr. Cevat Gürsoy ve Dr. Reşat İzbırak esas şekilleri Coğrafya Kongresinde belirlenmiş olan ‘yer adları yazılış kılavuzu’ hazırlamakla görevlendirilmişler bu konuda Türk Dil Kurumu ile işbirliği edilmesi kararlaştırılmıştır. Konuya ilişkin temas ve çalışmalar sürdürülmüştür.
6- Hazırlanması işi 22 Nisan 1942 tarihinde Prof. Akyol’dan rica edilen İzahlı Terim Lûgati çalışmasının sonuçları beklenmektedir.
İlgili dönemde bütçe ise şöyle şekillenmiştir.
a- Memur ve müstahdem masrafları: 1943 yılı Mayıs ile Aralık arasında 1245 lira, 1944 yılı Ekim ayına kadar 1750 lira.
b- Aynı dönemler için tesisat ve demirbaş masrafı 1943’de 1 lira 70 kuruş, 1944’de 400 lira, yazı ve kırtasiye için 1943’de 125 lira, 1944’de 22 lira 80 kuruş ve diğer masraflar için 1943’de 208 lira 88 kuruş ve 1944’de 276 lira 5 kuruş.
c- Telif ve tercüme ücreti olarak 1943’de 582 lira, 1944’de 1582 lira,
d- yayın masrafı olarak 1943’de 5552 lira 38 kuruş (1944 henüz tahakkuk etmemiş)
e- Bilimsel çalışma ve toplantılar için 1943’de 141 lira 1944’de 288 lira ve diğer toplantılar için de 1943’de 111 lira 75 kuruş harcanmıştır.
1943 senesinde 6500 lira 7 kuruş varidata (gelire) karşılık 7968 lira 18 kuruş,
1944 yılında 7149 lira varidata karşılık 4318 lira 85 kuruş masraf yapılmıştır.
Bu sebeple 1944 yılı Birinciteşrin (Ekim) ayı sonunda 2830 lira 62 kuruş gelir kalmıştır.
Aynı dönemler için gelirlerin ayrıntısı da şu şekildedir:
a- Üyelerden elde edilen gelir 1943’de 193 lira, 1944’de 452 lira 50 kuruş,
b- Dergi abonesinden 1943’de 372 lira, 1944’de 195 lira 50 kuruş.
c- Hükümet yardımı ve temsil gelirlerinden 1943’de 5913 lira 20 kuruş ve 1944’de 5000 lira.
d- Yayın satışlarından 1944’de 465 lira 97 kuruş,
e- Banka faizinden 1943’de 21 lira 87 kuruş olmak üzere,
1943’de toplam 6500 lira 7 kuruş ve 1944’de 7149 lira 47 kuruş gelir elde edilmiştir.
Rapor, Kurumun işlerine ilgi gösteren ve yardımlarını esirgemeyen Maarif Vekili Hasan Âli Yücel, Harta Genel Müdürlüğü, İstatistik Umum Müdürlüğü ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekan ve profesörlerine teşekkür ile son bulmaktadır.
Türk Coğrafya Kurumu’nun ‘Umumi Merkez Heyeti’ 1944 yılı birincikânun (Aralık) ayının 11’i ile 16’sı arasında yapılan İkinci Meslek Haftası sırasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde toplanmıştır. Toplantı duyuru yazışmaları kurum Asbaşkanı Celâl Aybar imzasıyla yapılmıştır.
Umumi Merkez Heyeti Gündemi şöyledir:
1- Kurumun senelik çalışmaları ve malî durumu hakkındaki raporun incelenmesi.
2- Mali hesapların iki murakıp tarafından incelenmesi ve idare heyetinin ibrası.
3- Kurum namına yapılmakta olan 1:500.000 ölçekli harta hakkında izahat.
4- Coğrafi tetkikler hakkında teklifler ve bu hususta bir plân hazırlanması.
5- Kurum bütçesinin takviyesi çareleri.
6- İstanbul’un 500 üncü fetih yıldönümü münasebetiyle yapılacak yayın hazırlıkları.
7- İzahlı coğrafya lûgatının tertibi.
8- Türkiye’de hartacılık mevzuu hakkında Niyazi Otmanbölük ve Hakkı subaşı tarafından İdare Heyetine tebliğ edilen muhtıranın tetkiki.
9- Kongrenin toplantı zamanı ve yeri.
10- Gelecek meslekî toplantının yeri, zamanı ve konuları.
11- Umumî Merkez Heyeti üyelerinin teklifleri.
Toplantı saatleri: 13.XII.1944 Çarşamba saat 10.30 ve 16.XII.1944 Cumartesi saat 15.30’dur.
Türk Coğrafya Kurumu İdare Heyeti yukarıda gündeme ilişkin olarak Umumi Merkez Heyetine üç sayfalık bir rapor sunmuştur. Bu raporda söz edilen başlıca konular şunlardır:
Heyet görevi devraldığı 22.V.1943 tarihinden raporu sunduğu tarihe kadar (Aralık 1944) 22 toplantı yapmış çeşitli kararlar almıştır. Raporda yer alan konular sırasıyla şöyledir:
1- Bu süreç içerisinde 24 yeni üye kaydedilmiş ve böylece kurum üye sayısı 337 kişiye ulaşmıştır.
2- Meskûn yer adları üzerinde çalışmalar yapılmış ve 1940 nüfus sayımı bilgilerine dayanarak yerleşim yerlerinin ilçelere göre alfabetik listesi tamamlanmış, bir sonraki yıl için tüm ülkenin alfabetik listesinin oluşturulmasına karar verilmiştir.
3- 1:500.000 ölçekli büyük Türkiye hartası baskı hazırlıklarına devam edilmiştir. Koordinat sistemi merkez heyeti üyelerinin istediği değişiklik Harita Umum Müdürlüğünce de uygun görülerek Gauss-Kruger’e göre yeniden düzenlenmiştir. 12 pafta üzerinde hazırlanan hartanın 24 pafta halinde basılması kararlaştırılmıştır. Bakıya hazır halde olan hartalar için 3000 nüshaya yetecek miktarda kâğıt Vekâletçe temin edilmiştir. Diğer taraftan kurum menfaatine olmak üzere baskı miktarının artırılması düşüncesi sebebiyle Harta Genel Müdürlüğü’nden muvafakat alınmış ve konu umumi merkez heyetinin kararına bırakılmıştır.
4- Dâhiliye Vekâletinden (İçişleri Bakanlığı) gelen 23 Mart 1944 tarih ve 1/163 sayılı yazı ile idare amirlerinin çalışacakları yer hakkında coğrafi ve genel bilgi edinmelerini kolaylaştırmak ve bakanlığın diğer çalışmalarında kullanacağı bilgi kaynağı olmak üzere ülkenin ilçelere göre coğrafyasının nasıl oluşturabileceği sorulmuştur. Buna cevaben 21 Nisan 1944 tarihinde kurum Redaksiyon Heyet Başkanı Prof. Besim Darkot’un da katılımıyla Kurum Başkanı ve Maarif (Eğitim) Bakanı olağanüstü toplantı yaparak rapor hazırlamış ve İçişleri bakanlığına sunmuşlardır.
5-İdare heyeti üyelerinden Faik Reşit Unat ile Dr. Cevat Gürsoy ve Dr. Reşat İzbırak esas şekilleri Coğrafya Kongresinde belirlenmiş olan ‘yer adları yazılış kılavuzu’ hazırlamakla görevlendirilmişler bu konuda Türk Dil Kurumu ile işbirliği edilmesi kararlaştırılmıştır. Konuya ilişkin temas ve çalışmalar sürdürülmüştür.
6- Hazırlanması işi 22 Nisan 1942 tarihinde Prof. Akyol’dan rica edilen İzahlı Terim Lûgati çalışmasının sonuçları beklenmektedir.
İlgili dönemde bütçe ise şöyle şekillenmiştir.
a- Memur ve müstahdem masrafları: 1943 yılı Mayıs ile Aralık arasında 1245 lira, 1944 yılı Ekim ayına kadar 1750 lira.
b- Aynı dönemler için tesisat ve demirbaş masrafı 1943’de 1 lira 70 kuruş, 1944’de 400 lira, yazı ve kırtasiye için 1943’de 125 lira, 1944’de 22 lira 80 kuruş ve diğer masraflar için 1943’de 208 lira 88 kuruş ve 1944’de 276 lira 5 kuruş.
c- Telif ve tercüme ücreti olarak 1943’de 582 lira, 1944’de 1582 lira,
d- yayın masrafı olarak 1943’de 5552 lira 38 kuruş (1944 henüz tahakkuk etmemiş)
e- Bilimsel çalışma ve toplantılar için 1943’de 141 lira 1944’de 288 lira ve diğer toplantılar için de 1943’de 111 lira 75 kuruş harcanmıştır.
1943 senesinde 6500 lira 7 kuruş varidata (gelire) karşılık 7968 lira 18 kuruş,
1944 yılında 7149 lira varidata karşılık 4318 lira 85 kuruş masraf yapılmıştır.
Bu sebeple 1944 yılı Birinciteşrin (Ekim) ayı sonunda 2830 lira 62 kuruş gelir kalmıştır.
Aynı dönemler için gelirlerin ayrıntısı da şu şekildedir:
a- Üyelerden elde edilen gelir 1943’de 193 lira, 1944’de 452 lira 50 kuruş,
b- Dergi abonesinden 1943’de 372 lira, 1944’de 195 lira 50 kuruş.
c- Hükümet yardımı ve temsil gelirlerinden 1943’de 5913 lira 20 kuruş ve 1944’de 5000 lira.
d- Yayın satışlarından 1944’de 465 lira 97 kuruş,
e- Banka faizinden 1943’de 21 lira 87 kuruş olmak üzere,
1943’de toplam 6500 lira 7 kuruş ve 1944’de 7149 lira 47 kuruş gelir elde edilmiştir.
Rapor, Kurumun işlerine ilgi gösteren ve yardımlarını esirgemeyen Maarif Vekili Hasan Âli Yücel, Harta Genel Müdürlüğü, İstatistik Umum Müdürlüğü ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekan ve profesörlerine teşekkür ile son bulmaktadır.
Talihsizin Tarihine Ek 1
Talihsizin Tarihine Dibace
Türk Coğrafya Kurumunun tarihini ele alan bir çalışmanın hazırlanmakta olduğunu geçen haftalarda aldığım bir e-mail ile öğrendim. Çok memnun oldum, sevindim. Kurum ilgililerinin benden bir talepleri vardı; eski dönemlere ilişkin bazı bilgiler edinmek istiyorlardı.
Arşivimde yer alan belgeler içinde kuruma dair bazı bilgiler olabileceğini, onları derlediğimde kendilerine ileteceğimi ifade ettim. Çalışmaya başladım. Gerçekten de bazı bilgiler vardı. Bugüne değin her hangi bir yerde yayınlanmamış bilgiler, yazışmalar, raporlar vs içinden bulabildiklerimi bir araya getirdim. Çalışmalarım sırasında faydalandıklarım aşağıda kaynaklar kısmında gösterilmiştir.
Tüm bulduklarımı bugün yarın Türk Coğrafya Kurumu ilgililerine göndereceğim, ama buradan da yayınlayarak daha geniş bir kitleye ulaşmayı ümit ediyorum.
Bulabildiklerimle kurum tarihine bir nebze katkım olursa kendimi mutlu hissederim.
Türk Coğrafya Kurumu ne yazık ki talihsiz bir kurum.
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu gibi daha nitelikli bir halde bugünlere ulaşması arzu edilirdi…
Yahut çeşitli yabancı coğrafya kurumlarında kuruluşlarında da örneklerini gördüğümüz gibi, mali yanı daha güçlü, düzenli yayınlar yapabilen, araştırmalar yapan, araştırmaları destekleyen, bilgi üreten ve ürettiği bilgi kullanılan, sözü dinlenen bir kurum…
Maalesef bunlar olamamış, başlangıçtaki hızlı tempo giderek yavaşlamış. 70li yıllarda bu adeta atalet haline dönüşmüş. Zaman zaman bazı iyi niyetli çabalar olsa da arzu edilen canlanma senelerce sağlanamamış.
Şimdilerde yine ve yeni bir çaba söz konusu.
Umarım başarıya ulaşır.
Talihsizin talihi tersine döner…
Faydalandıklarım:
Alagöz, C. A., 1945, “Üçüncü Coğrafya Meslek Haftası” AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi C: IV, S:1, s.150-151, Ankara.
Alagöz, C. A., 1975, “DTCF Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü Çalışmaları Hakkında” Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi Yıl: XI-XII-XIII-XIV, s. 214-269, Ankara
Anonim, 1948, “Haberler: Coğrafya Meslek Haftası” AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi C: VI, S:3, s. 215-217, Ankara.
Anonim, 1949, “İkinci Türk Coğrafya Kongresi” Türk Coğrafya Dergisi S: XI-XII, s.152-153, Ankara.
Anonim, 1959, “XIII. Coğrafya Meslek Haftası” Coğrafya Haberleri S: 3, s.1-2, Ankara.
Anonim, 1968, “Türk Coğrafya Kurumu VIII. Kongresi ve XVIII. Meslek Haftası (14-17 Aralık 1967)” Türk Coğrafya Dergisi S: 24-25, s.286-287, Ankara.
Güner, Y., 1964, “Türk Coğrafya Kurumu XXI. Meslek Haftası Toplantısı” Jeomorfoloji Dergisi S: 4, s. 141-143, Ankara.
Gürsoy, C., 1949, “Türk Coğrafya Kurumunun Beşinci Coğrafya Haftası Münasebetiyle” Türk Coğrafya Dergisi S: XI-XII, s.154-157, Ankara.
Gürsoy, C. R., 1973, “Türk Coğrafya Kurumundan Haberler, XXII. Coğrafya Meslek Haftası Toplantı ve Gezileri” Türkiye Jeomorfologlar Derneği Yıllık Bülteni S:1, s.76-78, Ankara.
Gürsoy, C., 1975, “Türk Coğrafya Kurumu Toplantı ve Gezileri” Türk Coğrafya Dergisi S: 26, s.153-169, İstanbul.
Tunçel, H., Üçeçam, D., 2000, “Türk Coğrafya Kurumu Meslek Haftaları” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 10, S: 2, s. 231-251, Elazığ.
Raporlar ve program duyuruları (H. Tunçel arşivi):
Alagöz, C. A., Çeşitli yıllara ait yazışma evrakı.
Alagöz, C. A., 1949-1953 devresi faaliyet raporu.
Alagöz, C. A., 1952, 17.IV.1952 tarihli faaliyet raporu.
Alagöz, C. A., 1962-1966 devresi faaliyet raporu.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ülkeler Coğrafyası Kürsüsü, 6.11.1951 tarihli faaliyet raporu.
Türk Coğrafya Kurumu 1955-1958 faaliyet raporu.
Türk Coğrafya Kurumu 1958-1959 faaliyet raporu.
Türk Coğrafya Kurumu 1958-1961 faaliyet raporu.
Türk Coğrafya Kurumu V. Kongre Programı.
Türk Coğrafya Kurumu VI. Kongre Programı.
Türk Coğrafya Kurumu VII. Türk Coğrafya Kongresi ve XVI. Meslek Haftası Programı.
Türk Coğrafya Kurumu VIII. Türk Coğrafya Kongresi ve XVIII. Meslek Haftası Programı.
Türk Coğrafya Kurumu IX. Kongre ve XX. Meslek Haftası Toplantıları Programı.
Türk Coğrafya Kurumu Onuncu Coğrafya Meslek Haftası ve Genel Merkez Kurulu Toplantısı Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XIII. Coğrafya Meslek Haftası ve Genel Merkez Kurulu Toplantısı Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XIX. Meslek Haftası Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XXI. Coğrafya Meslek Haftası Toplantıları Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XXIV. Coğrafya Meslek Haftası Toplantı ve Gezileri Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XXV. Coğrafya Meslek Haftası Toplantı ve Gezileri Programı.
Türk Coğrafya Kurumu XXVI. Coğrafya Meslek Haftası Toplantı ve Gezileri Programı.
19 Ocak 2011 Çarşamba
Ahh ahh, keşke bilebilsek...
“…20. yüzyılın en çarpıcı bilimsel buluşu ne televizyondur ne de radyo.
Bu buluş yeryüzü varlığının karmaşıklığıdır. Sadece yeryüzü hakkında en fazla bilgiye sahip olanlar onun hakkında ne kadar az şey bildiğimizin farkındadırlar.
En büyük cehalet ise bir hayvan veya bitki hakkında ne işe yarar ki? diye soran adamınkidir.
Eğer yeryüzü mekanizması bir bütün olarak işe yarıyorsa, onu oluşturan her parça işe yarar, bu parçayı anlasak da anlamasak da…”
Aldo Leopold (11 Ocak 1887 – 21 Nisan 1948)
Bu buluş yeryüzü varlığının karmaşıklığıdır. Sadece yeryüzü hakkında en fazla bilgiye sahip olanlar onun hakkında ne kadar az şey bildiğimizin farkındadırlar.
En büyük cehalet ise bir hayvan veya bitki hakkında ne işe yarar ki? diye soran adamınkidir.
Eğer yeryüzü mekanizması bir bütün olarak işe yarıyorsa, onu oluşturan her parça işe yarar, bu parçayı anlasak da anlamasak da…”
Aldo Leopold (11 Ocak 1887 – 21 Nisan 1948)
18 Ocak 2011 Salı
Çırpınırdın Karadeniz
Çırpınırdın Karadeniz
Güftesi şair Ahmed Cevad'a aittir ve aşağıdaki gibidir:
Çırpınırdın Garadeniz
Bakıp Türkün bayrağına
Ah diyerdin, heç ölmezdim
Düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden
İller var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden
Yol ver Türkün bayrağına
İnciler dök gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türkün bayrağına
Hamidiye ve Türk kanı
Hiçbirinin bitmez şanı
Kazbek olsun ilk kurbanı
Selam Türkün bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türkün bayrağına
Gence, 15 Kânun-i Evvel 1914
Aşağıdaki şekline de sık rastlanır:
Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türkün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına
Ayrı düştüm dost elinden
Yıllar var ki çarpar sinem
Vefalı Türk geldi yine
Selam Türkün bayrağına
Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Azerbaycan bayrağını
Karabağ’dan asacağız.
Sırmalar taksam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yolver Türkün bayrağına
Kafkaslardan esen yeller
Şimdi sana selam söyler
Olsun bütün turan eller
Kurban Türkün bayrağına
Şiir Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenmiştir, besteleniş hikâyesi ise şöyledir;
“…bir kitaba uzandı.
Arap elifbasıyla basılmış bu antolojinin sayfalarından birinin arasına kalem konmuştu.
Okumaya başladı.
Şiir Ahmed Cevat’ın idi.
Çırpınırdın Garadeniz/ bahıp Türk’ün bayrağına/ ah deyerdin, heç ölmezdim/ düşebilsem ayağına.
Üzeyir Bey durdu.
Kıtayı bir daha okudu.
Kâğıda çizdiği resme baktı.
Sonra piyanonun üstündeki resme baktı.
Taşbasması resim ona Türkiye’den gönderilmişti.
Hamidiye’nin resmiydi.
Türklerin gururu gemi, Sivastopol’u bombalayan, Yunan harp gemilerini bordalayan gemi...
Üzeyir Bey yüreğindeki sıkıntıyı, keder benzeri duyguyu, daha bir müdrik hissetti.
Bugün yirmi ikinci gündü.
Türk ordusu Sakarya’da yirmi iki gece, yirmi iki gündür harp ediyordu.
"Allahım sen kötü gün gösterme, ordumuzun başına bir hâl gelmesin. Son kalemizi koru" diye söylendi.
Gözlerine acı nemler hücum etti.
Tüyleri ürperdi, sazak çalmış gibi yüreği burkuldu.
Piyanosunun başına gitti.
Ayakta tuşlara bastı.
Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı.
Sonra oturdu.
Bir akor bastı.
Piyano ellerinin, beyninin, vücudunun devamı idi.
İlhamlarının, düşüncelerinin dile geldiği çalgı insandı....
Gözünü Hamidiye’den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı.
İçinden haykıra haykıra Ahmet Cevad’ın mısralarını söylüyor, parmaklarıyla nağmesini çalıyordu.
Sol–fa–sol–fa, sool–fa–sol–fa/ çır–pı–nır–dın gaa–ra–de–niz...
Birden oda kapısı tıkladı.
Çalmayı kesti.
İçeri can dostu, büyük sanatkâr Bülbül girdi.
Üzeyir beyin buğulu gözleri, titreyen dudaklarını görünce korktu,
" –üstâd ne oldu?
–heç Bülbül, hele yanaş.
Bülbül uyaklaştı, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce:
–üstâd böyle şeyler yazılır mı? Adamı sürerler, asarlar deli misin?
–he, deliyem.
–eh eleyse, men de deliyem, çal.”
Üzeyir Bey hayatının hiçbir döneminde böyle çalmamıştı.
Bir ara ikisi de caddede bir hareket olduğunu sezdiler.
Allah Allah...
Evin önü insan kaynıyordu.
Halk haykırıyordu: –Ü–ze–yir bey çok ya–şa.
Bülbül sordu:
–hemyarlar ne oldu?
Kalabalık haykırdı:
–telgraf geldi, ordumuz Sakarya da galebe eyledi, Yunanı yendi.”
(Dildeste. Fırat Kızıltuğ. Ötüken Yay. İstanbul 2001. sayfa 124–125)
Güftesi şair Ahmed Cevad'a aittir ve aşağıdaki gibidir:
Çırpınırdın Garadeniz
Bakıp Türkün bayrağına
Ah diyerdin, heç ölmezdim
Düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden
İller var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden
Yol ver Türkün bayrağına
İnciler dök gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türkün bayrağına
Hamidiye ve Türk kanı
Hiçbirinin bitmez şanı
Kazbek olsun ilk kurbanı
Selam Türkün bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türkün bayrağına
Gence, 15 Kânun-i Evvel 1914
Aşağıdaki şekline de sık rastlanır:
Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türkün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına
Ayrı düştüm dost elinden
Yıllar var ki çarpar sinem
Vefalı Türk geldi yine
Selam Türkün bayrağına
Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Azerbaycan bayrağını
Karabağ’dan asacağız.
Sırmalar taksam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yolver Türkün bayrağına
Kafkaslardan esen yeller
Şimdi sana selam söyler
Olsun bütün turan eller
Kurban Türkün bayrağına
Şiir Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenmiştir, besteleniş hikâyesi ise şöyledir;
“…bir kitaba uzandı.
Arap elifbasıyla basılmış bu antolojinin sayfalarından birinin arasına kalem konmuştu.
Okumaya başladı.
Şiir Ahmed Cevat’ın idi.
Çırpınırdın Garadeniz/ bahıp Türk’ün bayrağına/ ah deyerdin, heç ölmezdim/ düşebilsem ayağına.
Üzeyir Bey durdu.
Kıtayı bir daha okudu.
Kâğıda çizdiği resme baktı.
Sonra piyanonun üstündeki resme baktı.
Taşbasması resim ona Türkiye’den gönderilmişti.
Hamidiye’nin resmiydi.
Türklerin gururu gemi, Sivastopol’u bombalayan, Yunan harp gemilerini bordalayan gemi...
Üzeyir Bey yüreğindeki sıkıntıyı, keder benzeri duyguyu, daha bir müdrik hissetti.
Bugün yirmi ikinci gündü.
Türk ordusu Sakarya’da yirmi iki gece, yirmi iki gündür harp ediyordu.
"Allahım sen kötü gün gösterme, ordumuzun başına bir hâl gelmesin. Son kalemizi koru" diye söylendi.
Gözlerine acı nemler hücum etti.
Tüyleri ürperdi, sazak çalmış gibi yüreği burkuldu.
Piyanosunun başına gitti.
Ayakta tuşlara bastı.
Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı.
Sonra oturdu.
Bir akor bastı.
Piyano ellerinin, beyninin, vücudunun devamı idi.
İlhamlarının, düşüncelerinin dile geldiği çalgı insandı....
Gözünü Hamidiye’den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı.
İçinden haykıra haykıra Ahmet Cevad’ın mısralarını söylüyor, parmaklarıyla nağmesini çalıyordu.
Sol–fa–sol–fa, sool–fa–sol–fa/ çır–pı–nır–dın gaa–ra–de–niz...
Birden oda kapısı tıkladı.
Çalmayı kesti.
İçeri can dostu, büyük sanatkâr Bülbül girdi.
Üzeyir beyin buğulu gözleri, titreyen dudaklarını görünce korktu,
" –üstâd ne oldu?
–heç Bülbül, hele yanaş.
Bülbül uyaklaştı, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce:
–üstâd böyle şeyler yazılır mı? Adamı sürerler, asarlar deli misin?
–he, deliyem.
–eh eleyse, men de deliyem, çal.”
Üzeyir Bey hayatının hiçbir döneminde böyle çalmamıştı.
Bir ara ikisi de caddede bir hareket olduğunu sezdiler.
Allah Allah...
Evin önü insan kaynıyordu.
Halk haykırıyordu: –Ü–ze–yir bey çok ya–şa.
Bülbül sordu:
–hemyarlar ne oldu?
Kalabalık haykırdı:
–telgraf geldi, ordumuz Sakarya da galebe eyledi, Yunanı yendi.”
(Dildeste. Fırat Kızıltuğ. Ötüken Yay. İstanbul 2001. sayfa 124–125)
7 Ocak 2011 Cuma
Bosch u Bosch u Bosch una Bosch lamadım
Bosch u Bosch u Bosch una Bosch lamadım.
Almancada sch harfleri bir araya geldiğinde sadece bir nokta oluşturuyorlar; sch=ş Türkçede biz bu işi bir nokta ile halletmişiz bu durumun konumuzla tümüyle bağlantısız olduğunu da düşünmeyin. Bizim bir nokta ile hallettiğimiz işi Almanlar üç harfle hallediyorlarsa vardır bir sebebi, nitekim hizmet ücretlendirmede de benzer nitelikler geçerli, ufak bir noktalık iş, üç harflik işe dönüyor dolayısıyla ödediğiniz bedel de nokta yahut habbe iken kubbe oluyor.Her neyse lafı boşu boşuna uzatmayalım, asıl anlatmak istediğime dönelim.
Geçen haftalarda markası BOŞ (yanlış anlaşılmasın, bunun aslında nasıl yazıldığını elbette biliyorum) olan buzdolabımızın derin dondurucu kısmının çalışmadığını, içindeki gıda maddelerinin gevşemesiyle fark ettik. Doğal olarak öncelikle kapağı falan belki kazara açık kalmıştır da ondan olmuştur diye düşünerek soğutma derecesini düşürdük, hızlı soğutma ayarını açtık ve hemen hemen bir gün kadar sabrettik. Fakat gördük ki her hangi bir değişiklik yok. Servisi haberdar ettik veee macera başladı.
Cuma günü öğlen vakti zilimiz çaldı, son derece güler yüzlü, nazik iki personel geldi, bir iki düğmeye basmaktan ibaret olan kontrolün ardından teşhisi de koydular, BOŞ dolabımızın içine para sıkışmıştı! Hem de 450 lira. Döviz kuru ile 290 Dolar ya da 224 Avro. Bu paranın çıkması için elbette dolabın servise gitmesi 2-3 gün orada tamir için beklemesi gerekiyordu. Bunu şunun için söylüyorum, anında teşhis ve anında bedelinin belirlenebilmesi, sizce de biraz tuhaf değil mi? Mesela, kabaca maliyeti şu olabilir, ya da en az şu kadar en çok da şu kadar para sıkışmıştır denmesi beklenir değil mi? Fakat belli ki personel çok iyi bir eğitimden geçirilmiş, sadece teşhis değil tedavi ve ücretlendirmede de son derece kesin belirleme yapabiliyorlar.
Bir gün sonrasında yani cumartesi günü sabah saat on gibi telefonumuz çaldı. Servisten arıyorlardı, işlem tamamdı dolap yapılmış ve çalışıyordu, hatta araca koymuşlar eve doğru yola çıkmıştı bile. Dakika bir gol bir! Tedavi süresinde yanılmışlardı, hani 2-3 gün beklemek gerekecekti? Telefondaki görevliye pos cihazlarının olup olmadığını sordum. Yoktu, aaaaaa, kocaman şirket ama kartlı ödeme sistemleri yok. Bildirdikleri mazeret daha da komik, çünkü bu güne kadar hiç kimseden böyle bir talep almamışlardı, (zengin ülkeyiz, halk refah içinde yüzüyor ya!) herkes peşin ödeme yapıyordu. Günümüzde simitçiler, pazarcılar bile pos cihazı kullanıyor ama bunlarda yok… Birinci dakika bitmeden ikinci gol gelmişti. Evimiz şehrin merkezi dışında, mecburen şehre gittim bankadan parayı tedarik ettim, ödemeyi yaptım. Dolap çalışıyor ama sesli, eskiden uslu sessiz bir buzdolabı idi, şimdilerde hem daha uzun sürelerle adeta hiç durmadan çalışıyor, hem de rahatsız edici bir sesle, ama bunu umursamıyorum, meselem başka.
Teslim edilen servis fişinde bir tuhaflık var, hiçbir işlemin birim fiyatı yok sadece toplam bedel yazılı, mali kurallar bunu öngörmese gerek!
Ben bu durumu BOŞ’un internet sayfasından bildirdim, birkaç gün sonrasında bir akşamüzeri aradılar. Durumu izah ettim, bu şekilde bedel belirlenmesinin ve fiş kesilmesinin beni şüphelendirdiğini bu işlemler için benden fazla para alındığını düşündüğümü beyan ettim. Onlar da biz telefonla soralım ve hangi işlem için ne kadar ücret alınmış size bildirelim dediler. Demek ki kendileri için bu durum olağandı...
Aynı günün akşamı, Ankara, İstanbul ve Eskişehir’de başka yetkili BOŞ servislerini arayarak yapılması gereken işlemi bana kesilen fiş üzerinden okuyarak bunun bedelinin işçilik, malzeme ve nakliyat dahil olmak üzere ne olacağını sordum. Eskişehir’deki daha çok orta halli vatandaşların oturduğu semtteki bir servis, Ankara ve İstanbul’dakiler ise varlıklı ailelerin bulunduğu semtlerde idi. Aldığım cevaplar 300 ile 375 lira arasında değişiyordu. Kısacası ben fazla bedel ödemiştim.
Tesadüf bu ya, aynı günlerde bir başka beyaz eşya üreten firmada yetkili konumda olan tanıdığımla karşılaştık. Yapılan işlemleri ona da söyledim. Hem yazılı olan işlemlerin cihazı servise götürmeden de yapılabileceğini söyledi hem de fiyatı fazla buldu. Ama bana kendi markalarındaki ürünlerde aynı arıza için talep edilebilecek olan net fiyatı hafta başında söyleyebileceğini söyledi. Sözünü ettiği gibi hafta başında aradı: 200-250 lira!!!
Şimdi elimde ikinci bir veri daha vardı. Gerçekten fazla para ödemiştim.
Bir iki gün sonra BOŞ yetkilisi tekrar aradı faturayı detaylandırmak, beni bilgilendirmek için. Biraz konuştuk doğal olarak servisin doğru bir iş yaptığını söylüyorlar. Bozacının şahidi şıracı misali. Telefonda söyledikleri fiyatlar şöyle: Kompresör, işçiliği 30 lira olmak üzere toplam 260 lira, drayer 30 lira (Bu parçanın maliyeti arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla 5 lira civarındaymış) Gaz bedeli 50 lira, bunun için ayrıca işçilik yazılmış! 65 lira hem de. Toplam 65 gram gaz var dolapta, gramını yüklemek için bir lira yani, nakliye 20 lira (insafsızlar burada insaflı davranmışlar) ve sistem temizliği (bana bu konuda bilgi verilmedi ve onayım alınmadı) 25 lira, görüldüğü gibi yuvarlak ve abartılı rakamlarla fatura şişirilerek çalacakları minarenin kılıfını hazırlamışlar, 450 rakamına ulaşmışlar. İnsanların neredeyse bir ayda kazanabildikleri ve ev geçindirdikleri parayı 2-3 saatte alıyorlar bir başka ifade ile.
Doğal olarak kararım bundan sonra BOŞ’tan boş yere bir şey almayacağım. Çünkü eskilerin deyimiyle “astarı yüzünden pahalıya mal oluyor”.
İnternette şöyle bir dolaştım bakın neler var:
Kendi web sayfalarında şunlar yazılı : “Güveninizi kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih edeceğimizden hiçbir kuşkunuz olmasın!” (Merak etmeyin hiç kuşkum kalmadı artık) Bu yazının adresini de vereyim iftira sanılmasın: http://www.bosch-home.com/tr/bosch-d%C3%BCnyas%C4%B1.html
Bir de tanımlar var bu sözle ilgili (hiç birisinin yazımı değiştirilmemiştir) olarak:
1. robert bosch un sözüdür.robet bizi keklemiştir.çünkü müşterinin güvenini kaybetmek zaten uzun vadede para kaybından başka birşey ile açıklanamaz..yok efendim güvene önem veriyormuş.biz sizi bilmez miyiz robert!biz bütün avrupa nın ne mal olduğunu, ne kadar kapitalist olduğunu sanki bilmiyoruz.geç bu ayakları robert im geç.bir tabak sıcak tarhana çorbası verebilecek misin bana çuvalla güven döksem önüne , çuvalla avro yığsam ..avrupraya girip avrupalı olmaktansa mutlu ve bağımsız bir türk olmak bana çok keyiftir.. (bkz: ab ye tarhana çorbası içmeyi tercih ederim) (bacillusantracis, 25.05.2006 19:29 ~ 26.05.2006 17:02) @819891
2. tam şekli "insanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim." olan robert bosch vecizesi. (tuygun, 25.05.2006 19:34) @819896
3. esasen en tam şekli "insanların güvenini kaybetmektense, insanların parasını kaybetmeyi tercih ederim" olan, ancak, firma kimliğine olumsuz etki yaptığı hissedilince balans ayarı çekilen söz demeti. (tembel, 25.05.2006 19:39) @819899
(Kaynak: http://www.itusozluk.com/goster.php/g%FCven+kaybetmektense+para+kaybetmeyi+tercih+ederim)
4. bosch firmasının kurucusu robert bosch tarafından söylenmiş, zamanında bosch reklamlarında bolca kullanılan deyiş. çok ilginç bir tümce olmamasına karşın "ne yüce insan da ne yüce laf etmiş amanın!" demesi bekleniyor tüketicinin... gariptir, izleyeninse bir "hadi len!" çekesi geliyor.* (esoteq, 11.05.2007 23:09)
(Kaynak: http://www.iusozluk.net/t/insanlar%FDn+g%FCvenini+kaybetmektense+para+kaybetmeyi+tercih+ederim)
Şayet şikayet ararsanız yüzlercesi ile karşılaşıyorsunuz, bunlarla ilgili olarak sadece şu adrese bakmak bile yeterli olacaktır sanırım: http://www.sikayetvar.com/sikayetoku/k/364/f/50/g/Bosch
Söylenecek bir tek şey var: Zararın neresinden dönülse kârdır. Bir daha BOŞ mu asla ve kat’â.
Son söz,
Bosch u Bosch u Bosch una Bosch lamamışım dimi.
6 Ocak 2011 Perşembe
Kazak Abdal'dan
ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez
Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'mü fa'sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice'si dühan beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk'ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez
-------------------------------------------------------
EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA
Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da avradını
Münkir münafıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını
Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de avradını
Dağdan tahta indirenin
Iskatına oturanın
Hizmetini bitirenin
İmamın da avradını
Müfşidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyid namazın
Kılanın da avradını
Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını
Kazak Abdal;
Romanya Türklerindendir. Onyedinci yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini halen korumaktadır.
Kazak Abdal'ın, Bektaşi gelenekleri içinde, yaşam öyküsü ilgi çekicidir. Bu öykü Turgut Koca'nın Bektaşi Şairleri ve Nefesleri kitabında şöyle anlatılmaktadır:
''Rus Çarı'nın kızı bir çocuk doğurur. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmez. Bu duruma ne hekimler, ne de papazlar çare bulamazlar. Sonunda Deliorman dergahından, Rusya'dan Tuz parası almak üzere gelen Demir Baba'ya: ''Sen keramet ehli bir azizsin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar'' diye yalvarırlar. Demir Baba da: ''Bu çocuğun süt emmesini sağlar isem, tekkeme nezreder misiniz?'' der. Kabul ederler. Demir Baba çocuğa: ''Em!'' der. Çocuk, anasının memesini emer. Delikanlılık çağına erince, Demir Baba dergahına gönderirler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinir. Adını Ahmed kor. Bu çocuk daha sonraları Balım Sultan'a giderek, el alır ve adı da ''Kazak Abdal'' olur'' söylence böyle bitiyor.
Kazak Abdal'ın ucu tenteneli ve taşlanmış bir mendilinin, Demir Baba dergahında bulunduğunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli'deki dergahında yatmaktadır.
Elimizde bir kaç şiiri olan Kazak Abdal'ın, kim olduğu, ne zaman yaşadığı kesin olarak bilinmiyor. Sadettin Nüzhet, XVII. yüzyılda yaşamış Bektaşi şairlerinden olduğunu, şiirlerine rastlanan yazma dergilerin bu yüzyıl sonlarında yazılmış olmasına bağlıyor. Balım Sultan'a (ölm. 1516) övgü olan şiir onunsa daha önce yaşadığı da ileri sürülebilir. Gerçi Bektaşiliğin ikinci piri sayılan Balım Sultan'ın aynı tarikatın dervişlerinden birince övülmesi doğaldır. Ama bütün özellikleriyle canlı bir biçimde anlatılışı, hele yürüyüşünü yansıtan şu dörtlük,
"Arslan gibi apıl apıl yürüyen
Kendi özün hak sırrına bürüyen
Kepeneğin yanı sıra yürüyen
Mürsel baba oğlu Sultan Balım'dır."
bir gözlem sonucu olsa gerektir. Yine de, ünlü pirin söylencelerde ayrıntılarıyla anlatılan kişiliğinin şairin hayaline yön verdiği düşünülebilir. Kazak Abdal'ın Romanya Türklerinden olduğu söylenmektedir. Hayali bir resmi de yapılmıştır. Bir şiirinden ise asıl adının Ahmet olduğu anlaşılıyor. Kendine özgü ve gerçekçi bir bakışı vardır. Ali sevgisi Ali'de Tanrı'nın dile geldiği, görünüş alanına çıktığı, onun insan biçiminde tanrı olduğu inançla anılır, anlatılır. Tanrı'yı insanlaştırır.
Kazak Abdal'ın toplumsal kurumları, yerleşik inançları, gelenekleri yeren iki şiiri günümüzde de değerini korumaktadır. Belli bir toplumsal düzenin oluşturduğu insanın alabildiğine yerildiği bu şiirler, yerginin ötesinde mizahi öğeler de taşır. Azmi'yi ve Kaygusuz Abdal'ı anımsatır.
Yerici -alaycı tutumu, güldürücü diliyle yobazlara, sofulara kulaktan dolma tutarsız bilgilerle bilgin görünmeye çalışan cahillere ses kalabalığı ile başkalarını susturmaya çalışanlara şiirlerinde sataşır, onların olumsuz yanlarını sergiler. Aslında şiirleri açıktır, yoruma gerek duymaz. Yerginin içinde gerçeği sunar. Kimlere çattığını açıkça söyler.
Kazak Abdal, kendine özgü söyleyişi, buluşu olan, olaylara çok alaycı yerici gözle bakmasını bilen, yazınımıza değişik bir ses getirmiş ozanımızdır. Alaycılığı ve yericiliğiyle 16. yüzyılda yaşamış Azmi'yi anımsatıyor. Kırsal kesimin ozanlarınca da çalınmış söylenmiştir. Bu şiir türünde onun gibi başarılısı görülmemiştir. Hacı Bektaş Veli'ye yürekten bağlıdır. Çağını aşan tutumu ile köklü bir direniş içindedir, gerçekçidir.
(Bilgiler http://www.turkuler.com/ozan/kazakabdal.asp adresinden alınmıştır)
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez
Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'mü fa'sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice'si dühan beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk'ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez
-------------------------------------------------------
EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA
Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da avradını
Münkir münafıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını
Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de avradını
Dağdan tahta indirenin
Iskatına oturanın
Hizmetini bitirenin
İmamın da avradını
Müfşidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyid namazın
Kılanın da avradını
Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını
Kazak Abdal;
Romanya Türklerindendir. Onyedinci yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini halen korumaktadır.
Kazak Abdal'ın, Bektaşi gelenekleri içinde, yaşam öyküsü ilgi çekicidir. Bu öykü Turgut Koca'nın Bektaşi Şairleri ve Nefesleri kitabında şöyle anlatılmaktadır:
''Rus Çarı'nın kızı bir çocuk doğurur. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmez. Bu duruma ne hekimler, ne de papazlar çare bulamazlar. Sonunda Deliorman dergahından, Rusya'dan Tuz parası almak üzere gelen Demir Baba'ya: ''Sen keramet ehli bir azizsin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar'' diye yalvarırlar. Demir Baba da: ''Bu çocuğun süt emmesini sağlar isem, tekkeme nezreder misiniz?'' der. Kabul ederler. Demir Baba çocuğa: ''Em!'' der. Çocuk, anasının memesini emer. Delikanlılık çağına erince, Demir Baba dergahına gönderirler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinir. Adını Ahmed kor. Bu çocuk daha sonraları Balım Sultan'a giderek, el alır ve adı da ''Kazak Abdal'' olur'' söylence böyle bitiyor.
Kazak Abdal'ın ucu tenteneli ve taşlanmış bir mendilinin, Demir Baba dergahında bulunduğunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli'deki dergahında yatmaktadır.
Elimizde bir kaç şiiri olan Kazak Abdal'ın, kim olduğu, ne zaman yaşadığı kesin olarak bilinmiyor. Sadettin Nüzhet, XVII. yüzyılda yaşamış Bektaşi şairlerinden olduğunu, şiirlerine rastlanan yazma dergilerin bu yüzyıl sonlarında yazılmış olmasına bağlıyor. Balım Sultan'a (ölm. 1516) övgü olan şiir onunsa daha önce yaşadığı da ileri sürülebilir. Gerçi Bektaşiliğin ikinci piri sayılan Balım Sultan'ın aynı tarikatın dervişlerinden birince övülmesi doğaldır. Ama bütün özellikleriyle canlı bir biçimde anlatılışı, hele yürüyüşünü yansıtan şu dörtlük,
"Arslan gibi apıl apıl yürüyen
Kendi özün hak sırrına bürüyen
Kepeneğin yanı sıra yürüyen
Mürsel baba oğlu Sultan Balım'dır."
bir gözlem sonucu olsa gerektir. Yine de, ünlü pirin söylencelerde ayrıntılarıyla anlatılan kişiliğinin şairin hayaline yön verdiği düşünülebilir. Kazak Abdal'ın Romanya Türklerinden olduğu söylenmektedir. Hayali bir resmi de yapılmıştır. Bir şiirinden ise asıl adının Ahmet olduğu anlaşılıyor. Kendine özgü ve gerçekçi bir bakışı vardır. Ali sevgisi Ali'de Tanrı'nın dile geldiği, görünüş alanına çıktığı, onun insan biçiminde tanrı olduğu inançla anılır, anlatılır. Tanrı'yı insanlaştırır.
Kazak Abdal'ın toplumsal kurumları, yerleşik inançları, gelenekleri yeren iki şiiri günümüzde de değerini korumaktadır. Belli bir toplumsal düzenin oluşturduğu insanın alabildiğine yerildiği bu şiirler, yerginin ötesinde mizahi öğeler de taşır. Azmi'yi ve Kaygusuz Abdal'ı anımsatır.
Yerici -alaycı tutumu, güldürücü diliyle yobazlara, sofulara kulaktan dolma tutarsız bilgilerle bilgin görünmeye çalışan cahillere ses kalabalığı ile başkalarını susturmaya çalışanlara şiirlerinde sataşır, onların olumsuz yanlarını sergiler. Aslında şiirleri açıktır, yoruma gerek duymaz. Yerginin içinde gerçeği sunar. Kimlere çattığını açıkça söyler.
Kazak Abdal, kendine özgü söyleyişi, buluşu olan, olaylara çok alaycı yerici gözle bakmasını bilen, yazınımıza değişik bir ses getirmiş ozanımızdır. Alaycılığı ve yericiliğiyle 16. yüzyılda yaşamış Azmi'yi anımsatıyor. Kırsal kesimin ozanlarınca da çalınmış söylenmiştir. Bu şiir türünde onun gibi başarılısı görülmemiştir. Hacı Bektaş Veli'ye yürekten bağlıdır. Çağını aşan tutumu ile köklü bir direniş içindedir, gerçekçidir.
(Bilgiler http://www.turkuler.com/ozan/kazakabdal.asp adresinden alınmıştır)
Böyükler Bilir (Röportaj)
Böyükler Bilir (Röportaj)
Yalan-dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkân nedir, usul ne
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa
Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa
Dünyada ne hile, ne hinlik varsa
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Namussuzluk yapın derler... Yaparız
El uzatır öpün derler... Öperiz
Put gösterir tapın derler... Taparız
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını, zulmünü
Lisansüstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Âdettir gerekmez mâluma ilâm
Taklide günaydın, asıla selâm
Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
1991 - Abdurrahim KARAKOÇ
Yalan-dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkân nedir, usul ne
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa
Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa
Dünyada ne hile, ne hinlik varsa
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Namussuzluk yapın derler... Yaparız
El uzatır öpün derler... Öperiz
Put gösterir tapın derler... Taparız
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını, zulmünü
Lisansüstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Âdettir gerekmez mâluma ilâm
Taklide günaydın, asıla selâm
Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
1991 - Abdurrahim KARAKOÇ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)