...
Yaşamakta
olduğumuz entelektüel Armageddon nedeniyle bence Türkiye, bugün global dünyada
aktif biçimde bulunmayı en az hak eden bir ülke olma yoluna giriyor.
Bugün, "Devlet yönetiminden iş âlemine,
medyadan kamu yönetimine her alanda bu düşük düzeyli vasatizme neden bu kadar
çabuk düştük, bu durum insanlarımıza neden bu kadar kolay ve uygun geldi?"
sorularına cevap verme yolunda bir fikir atacağım ortaya.
Kabul
ediyorum ki anlatacağım neden tek değil, başkaları da var ama bunu da göz önüne
almadan diğerlerini anlayamayacağız.
Bugün
Türkiye vatandaşlarının çoğu, herhangi bir entelektüel ihtiyacını kitaplar
yerine cep telefonlarından alacağını sanıyor.
Gerçi
çoğu kişinin, dini metinleri okuma dışında fazla bir entelektüel ihtiyacı da
olduğu şüphelidir, ama yine de insanlar biraz enformasyon sahibi olma
ihtiyaçlarını cep telefonlarından sağlayacaklarını düşünüyor.
Kalabalıkların
olduğu mekânlara gidin, insanların bir kitap, bir dergi okumak veya
birbirleriyle konuşmak yerine ağır bir uyuşturucunun etkisindeymişler gibi
sabit bir şekilde ellerindeki cep telefonlarına baktıklarını göreceksiniz.
Aynı
masada oturduğu halde karşısındaki kıza cep telefonundan ulaşmaya çalışan,
onunla mesajlaşan keriz bile gördüm ben.
Ellerindeki
aletin bir pazarlama yöntemi olarak "akıllı"
diye adlandırılmasına kanmış gözüken kalabalıklar, bu dünyada kendilerine
gerekebilecek bilgilerin tümünü o aletten alabileceklerini ve bununla
sosyalleşebileceklerini düşünüyorlar.
Kullandığımız
aletler beynimizi değiştirebiliyor. Beyin fonksiyonları bilgi almak için hangi
aracı kullandığımıza bağlı olarak değişebiliyor. Buna "bireyin plastikliği" deniyor.
Kitap okunduğu dönemde "edebi
beyinler" gelişiyordu.
İnternet
döneminde edebi beyinlerin ölümü gerçekleşti ve beyinler okumaya değil bakmaya
alışmaya başladı. En basit okuma eylemini bile unutan ve "F tipi okuma" denilen
sayfayı yukarıdan aşağıya gözleriyle tarayan insanlar çoğunluğu oluşturdu.
Bu aynı
zamanda kitlesel bir aptallık salgınının yaşanmasına yol açtı. Şimdi ise
bakmayı cep telefonlarıyla sürdürenler, kendi beyinlerinin ölümüne son noktayı
koyuyorlar. Onlar bunun farkında değil, ama bizler Türkiye'nin düştüğü vasatlık
kısırdöngüsüne, artık hiçbir yaratıcı düşünce üretememesine bakarak onların
kolektif durumu hakkında bir sonuca varabiliriz. Sonuç acıklı ve son derece
vahim.
Entelektüel
faaliyet için kullandığımız ortamın beynimizi etkilemeyeceğini düşünüyorsanız,
size Nietzsche hakkında
bir şey anlatacağım. Büyük ve son derece edebi metinlerin yazarı olan büyük
filozof, hayatının her döneminde kendisine büyük acılar veren hastalıklarla
boğuştu. Yaşlandıkça da onlarla zor baş edebilir hale geldi ve yazı bile
yazamaz duruma düştü.
Arkadaşları
yazmayı sürdürmesi için ona daktilonun ilk biçimi olan bir yazı makinesi hediye
ettiler. Ve o güne kadar el yazısıyla yazan filozof, o makineyi kullanarak
yazmayı sürdürdü. Ancak ilginç bir şey de oldu. O güne kadar son derece ağdalı
ve derin içerikli uzun cümlelerle yazan Nietzsche'nin
yazı biçimi değişti, kısa cümlelerle telgraf çeker gibi yazmaya başladı.
Onun
beyni bile etkilenebildiyse, hiçbirimiz onun tırnağı bile olamayacağımıza göre
insanımızın acınacak halini bir düşünün siz.
Bugün
verdikleri eğitimler ortaokul seviyesine düşmüş olan çoğu üniversitemizde çözüm
için ilk adım, gençlerin edebi metinleri okumalarını zorunlu hale getirmektir.
...
Yoksa bu
entelektüel Armageddon, Türkiye'nin sonu olacak.
Serdar
Turgut’un 5 Ekim 2013 tarihli Habertürk gazetesindeki köşesinden alınmıştır, url:
http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/883314-turkiyenin-entelektuel-armageddonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder