1992 yahut 1993 yılı olmalı... O dönemde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde araştırma görevlisi
olarak çalışıyordum.
Fakültenin Atatürk Bulvarı tarafında, Alman mimar Bruno Taut tarafından
yapılan ve hemen herkesin bildiği ünlü binasının arkasında, yoldan görünmeyen
iki bina daha vardır.
Bunlardan birisi, içerisinde o dönemde başka birimlerin ve teras
katında minik bir de antropoloji müzesinin bulunduğu binadır, burası Kütüphane
binası olarak anılır, şimdilerde antropoloji müzesi falan kalmadı diye
biliyorum...
Ayrıca Dil binası olarak bilinen içinde bazı dil bölümlerinin yanı sıra
tiyatro bölümü, kantin ve yemekhanenin de olduğu bir bina daha vardı, kütüphane
binası gibi bu da çirkindir aslında. Fakat pek çok fonksiyonu barındırdıkları
için katlanılır, bu iki binaya.
Bir üniversite giriş sınavında salon başkanı olarak görevliydim.
Sorumlu olduğum sınıf Dil binasının 3. katındaydı yanlış hatırlamıyorsam. İki
tane de kadın gözetmen görevli vardı. Sınıftaki öğrencilerin hepsi il dışından
Zonguldak'tan gelmişlerdi. Tümü okul ve sınıf arkadaşıydılar.
Biz evrakı dağıtmış, sınavı başlatmıştık, aradan yarım saat kadar bir
zaman geçti geçmedi. Sınıfın arka köşesinden hıçkırık ile öksürük karışımı bir
ses gelmeye başladı. Ben adaylardan birisi heyecanlandı ve ağlamaya başladı
diye düşünerek oraya doğru yöneldim. Yakışıklı bir delikanlıydı, yanına
ulaştığımda başı arkaya doğru sarsılmaya ve gözleri şuursuz bakmaya, ağzından
köpükler gelmeye başlamıştı. Hemen arkasına geçerek başını sıraya çarpmasına
engel olmaya çalıştım. Kollarımı koltuk altlarından geçirerek onu vücuduma
yasladım, böylece çırpındığında başını sadece bana çarpıyordu. Bir epilepsi
krizi geçiriyordu. Tüm arkadaşları heyecanlanmış, sınavı bırakmış bize
bakıyorlardı. Onlara seslenerek önemli bir şey olmadığını arkadaşlarıyla
ilgilendiğimi ve sınava devam etmeleri gerektiğini söyledim. Sınavda görevli
diğer iki kadın da ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Onlara seslenerek diğer
sınıfların birisinden erkek bir görevli çağırmalarını söyledim. Bu süre içinde
öğrencinin çırpınışları ve kasılmaları iyice azalmıştı. Derin bir
uyku-baygınlık benzeri bir hal almış, kollarıma yığılıp kalmıştı.
Kadın gözetmenlerin diğer sınıftan çağırdığı kişi geldi. Onunla
birlikte öğrenciyi kucaklayıp sınıfın dışına çıkardık. Dışarıda bir sıranın
üzerine uzattık. Derin bir uykuya geçmişti... Gözetmenlerden birisini bina
sınav sorumlusuna göndererek bir ambulans çağırmalarını söyledim. Bir müddet
sonra bina sınav sorumlusu hoca geldi. Hafızam yanıltmıyorsa Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu'ydu, durum hakkında bilgi
aldı ve gitti. Kısa bir süre sonra öğrencinin bilinci açılmaya başladı, koluna
girerek tuvalete götürdüm, lavaboda yüzünü yıkamasını sağladım, zor konuşuyor
söyledikleri anlaşılamıyordu, ayakta durmakta da zorlanıyordu, geri döndük
koridorda bulunan bir sandalyeye oturttum, çok kısa bir süre sonra da sağlık
ekibi geldi, durumunu incelediler sorular sordular ardından onlarla birlikte ve
yardımlarıyla binadan çıktı. Sınıfa dönüp diğer adaylara bilgi verdim. Merak
etmemelerini arkadaşlarının iyi olduğunu söyledim.
Sınav sonunda öğrendim ki, fakülte bahçesine ambulans girdiğinde,
ailesi hemen gelerek ismini vermişler ve o mu hastalandı diye sormuşlar, meğer
o gün sürekli ve aksatmadan kullanması gereken ilaçları içmemiş, sınav heyecanı ve tedirginliği ile
birleşince de kriz kaçınılmaz olmuştu...